
YUSUFELİ – İSPİR ARASI
KAÇKAR DAĞLARI
BULUTTEPE – KINDEVUL – KAÇKAR – VERÇENİK TIRMANIŞFAALİYETİ
FAALİYET ADI: YUSUFELİ – İSPİR ARASI, KAÇKAR DAĞLARI BULUTTEPE – KINDEVUL – KAÇKAR – VERÇENİK TIRMANIŞ FAALİYETİ
FAALİYET AMACI: ZİRVE TIRMANIŞI
FAALİYET TARİHİ: 17 AĞUSTOS – 04 EYLÜL 2004
FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: Yıldırım GÜNGÖR
İZLENEN ROTA: ZİRVELERİN KLASİK ROTALARINDAN
HAVA DURUMU: GENELDE AÇIK, ARASIRA BULUTLU, ÇOK AZ YAĞIŞLI
FAALİYETE KATILANLAR:
1. Yıldırım GÜNGÖR
2. Muharrem Alper ŞENGÜL
3. Murat SEVİNDİK
4. Akif ÖZTÜRK
17.08.2004
Erzurum’a vardıktan sonra Atatürk Üniversitesi’ni ziyaret edip Tortum ve Uzundere üzerinden Yusufeli’ye geçtik. Gece Yusufeli’de pansiyonda kalıp ertesi gün Yaylalar köyüne gitmek üzere hazırlıklarımızı tamamladık.
18.08.2004
Yusufeli’ye 36 km mesafedeki Yaylalar Köyü’ne minibüsle yaklaşık 2 saatte geçtik ve akşam 15:30 sularında vardık. Geceyi pansiyonda geçirdik ve Bulut Dağlarına hareket etmek üzere son hazırlıklarımızı tamamladık.
19.08.2004
Yaylalar Köyü’nden sabah 08:20’de ayrılıp kuzey yönüne, Bulut Vadisi’ne doğru yola çıktık. Karamolla, Satelef Yayla ve Körahmet Köyleri üzerinden vadinin sonuna kadar yürüyüp Bulut Dağı manzarasına karşı öğlen 12:30 gibi kamp attık. Öğlen yemeğinden sonra Alper’le birlikte Bulut Tepe’ye keşif yürüyüşü düzenlemek için harekete geçtik.kamp yerine göre güney-batıda kalan Bulut Tepe’ye vadiyi izleyerek dereyi takip ederek yaklaşık bir saatlik yürüyüşle varılabiliyor. Bulut Tepe’nin sağ ve sol sırtları yaklaşık olarak aynı zorlukta ve hiç de kolay değil. Zirve hakkında yazılı veya anlatımlara dayalı herhangi bir bilgiye sahip olmadığımız için sırtlar ve zorlukları hakkında tahmin yürütmek çok güç. Zirvenin kampa bakan kuzey yüzü ise uzaktan bakıldığında duvar izlenimi veriyor ancak yakından bakılınca hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. Kuzey-güney yönünde üç ana bloktan oluşan zirve uzaktan tam bir piramitmiş gibi görülüyor. Asıl zirve bu üç bloğun en güneydeki olanı.
20.08.2004 Bulut Tepe 3300m
Sabah erken kalkarız diye ummuştuk ancak 09:15 gibi yola çıkabildik. Tam bir buçuk saat sonra Bulut Tepe’nin sol sırtına çıktık. Uzaktan piramitmiş gibi görünen dağ, sırta çıkınca bir baca sistemi kompleksine dönüşüyor. bize göre on farklı baca takip edilerek zirveye varılabilir. Biz sırttan sonra zirvenin sol arkasına dolanarak önce güzel bir kulvardan sonra da kolay sayılabilecek bir bacadan tırmanarak saat 12:30 da zirveye vardık.
Sırtın sol ve arka tarafında büyük bir çanak ve çanağın alt tarafında bir göl var. Çanak ise biz oradayken hala buz ve kar kaplıydı. Aslında çanağın sağ kulvarını yay şeklinde tırmanmış olsak, zirvenin 100 metre kadar altından, bir başka boğaza çıkabilirmişiz. Bölge yerlilerinin ve eskilerin anlattıklarına göre sanırım bu rota kullanılıyor. Bizim tırmandığımız rotaya göre nispeten çok kolay ve çarşak tırmanışından ibaret bir rota olmasına rağmen bu taraftan gidildiği taktirde boğaz ile zirve arasındaki tahmini 100 metre baca tırmanışı kaçınılmaz oluyor. Yarısından fazlası kolay olsa da özellikle son metreler kalabalık grupları epey zorlayabilir. Biz dönüşümüzü bu yoldan yaptık. Hava sabah bulutluydu, öğlenden sonra, zirveye çıkmamızla birlikte açtı. Zirve uzaktan görülenin aksine bir sivri şeklinde değil de Kaldı Dağı rotası üzerindeki “Top Sahası” misali oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Daha önce köylülerden tırmanan olmuştur mutlaka ancak tahminimize göre ilk dağcı grup biz olduk. Zirvede defter olmadığı için yazdığımız notu bir film kutusu içerisinde zirveye yaptığımız babanın içine gömdük. Zirveden bakıldığı zaman Naletleme Geçidi, Kaçkar Dağı ve yarın tırmanmayı planladığımız Kındevul Zirvesi (3562m) rahatlıkla görülebiliyor.
Erzurum’a vardıktan sonra Atatürk Üniversitesi’ni ziyaret edip Tortum ve Uzundere üzerinden Yusufeli’ye geçtik. Gece Yusufeli’de pansiyonda kalıp ertesi gün Yaylalar köyüne gitmek üzere hazırlıklarımızı tamamladık.
18.08.2004
Yusufeli’ye 36 km mesafedeki Yaylalar Köyü’ne minibüsle yaklaşık 2 saatte geçtik ve akşam 15:30 sularında vardık. Geceyi pansiyonda geçirdik ve Bulut Dağlarına hareket etmek üzere son hazırlıklarımızı tamamladık.
19.08.2004
Yaylalar Köyü’nden sabah 08:20’de ayrılıp kuzey yönüne, Bulut Vadisi’ne doğru yola çıktık. Karamolla, Satelef Yayla ve Körahmet Köyleri üzerinden vadinin sonuna kadar yürüyüp Bulut Dağı manzarasına karşı öğlen 12:30 gibi kamp attık. Öğlen yemeğinden sonra Alper’le birlikte Bulut Tepe’ye keşif yürüyüşü düzenlemek için harekete geçtik.kamp yerine göre güney-batıda kalan Bulut Tepe’ye vadiyi izleyerek dereyi takip ederek yaklaşık bir saatlik yürüyüşle varılabiliyor. Bulut Tepe’nin sağ ve sol sırtları yaklaşık olarak aynı zorlukta ve hiç de kolay değil. Zirve hakkında yazılı veya anlatımlara dayalı herhangi bir bilgiye sahip olmadığımız için sırtlar ve zorlukları hakkında tahmin yürütmek çok güç. Zirvenin kampa bakan kuzey yüzü ise uzaktan bakıldığında duvar izlenimi veriyor ancak yakından bakılınca hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. Kuzey-güney yönünde üç ana bloktan oluşan zirve uzaktan tam bir piramitmiş gibi görülüyor. Asıl zirve bu üç bloğun en güneydeki olanı.
20.08.2004 Bulut Tepe 3300m
Sabah erken kalkarız diye ummuştuk ancak 09:15 gibi yola çıkabildik. Tam bir buçuk saat sonra Bulut Tepe’nin sol sırtına çıktık. Uzaktan piramitmiş gibi görünen dağ, sırta çıkınca bir baca sistemi kompleksine dönüşüyor. bize göre on farklı baca takip edilerek zirveye varılabilir. Biz sırttan sonra zirvenin sol arkasına dolanarak önce güzel bir kulvardan sonra da kolay sayılabilecek bir bacadan tırmanarak saat 12:30 da zirveye vardık.
Sırtın sol ve arka tarafında büyük bir çanak ve çanağın alt tarafında bir göl var. Çanak ise biz oradayken hala buz ve kar kaplıydı. Aslında çanağın sağ kulvarını yay şeklinde tırmanmış olsak, zirvenin 100 metre kadar altından, bir başka boğaza çıkabilirmişiz. Bölge yerlilerinin ve eskilerin anlattıklarına göre sanırım bu rota kullanılıyor. Bizim tırmandığımız rotaya göre nispeten çok kolay ve çarşak tırmanışından ibaret bir rota olmasına rağmen bu taraftan gidildiği taktirde boğaz ile zirve arasındaki tahmini 100 metre baca tırmanışı kaçınılmaz oluyor. Yarısından fazlası kolay olsa da özellikle son metreler kalabalık grupları epey zorlayabilir. Biz dönüşümüzü bu yoldan yaptık. Hava sabah bulutluydu, öğlenden sonra, zirveye çıkmamızla birlikte açtı. Zirve uzaktan görülenin aksine bir sivri şeklinde değil de Kaldı Dağı rotası üzerindeki “Top Sahası” misali oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Daha önce köylülerden tırmanan olmuştur mutlaka ancak tahminimize göre ilk dağcı grup biz olduk. Zirvede defter olmadığı için yazdığımız notu bir film kutusu içerisinde zirveye yaptığımız babanın içine gömdük. Zirveden bakıldığı zaman Naletleme Geçidi, Kaçkar Dağı ve yarın tırmanmayı planladığımız Kındevul Zirvesi (3562m) rahatlıkla görülebiliyor.
21.08.2004 Kındevul Zirvesi 3562m
Sabah kahvaltıdan sonra saat 07:50’de Kındevul tırmanışı için kamptan ayrıldık. Bulut Vadisine birleşen Kındevul Vadisi ve Kındevul Deresini takip ederek saat 10:00 gibi Kındevul Zirvesinin güney-batısındaki sırta çıktık. İlk bakışta sırtın arka tarafından kuzey-doğu yönüne ilerlenerek gidildiğini tahmin edip, daha zor gibi görülen güney yüzündeki çatlakları pas geçtik. Sırtın arka tarafında geçilmezmiş gibi duran sırtı iyice aşağıya inip sol altından geçtik ve karşımıza çıkan çarşak parkuru diyagonal izleyerek zirveye doğru yükselmeye başladık. Rota, bizim izlediğimiz bu haliyle biraz uzun. Aslında hiç sırta çıkılmadan direkt olarak ana bloğun sırtına çıkan çarşaktan tırmanılırsa, belki biraz dik olacak ama oldukça kısa bir rota izlenerek zirve çarşağına çıkılabiliyor. Buradan zirveye 200 metrelik bir mesafe kalıyor.
Sabah kahvaltıdan sonra saat 07:50’de Kındevul tırmanışı için kamptan ayrıldık. Bulut Vadisine birleşen Kındevul Vadisi ve Kındevul Deresini takip ederek saat 10:00 gibi Kındevul Zirvesinin güney-batısındaki sırta çıktık. İlk bakışta sırtın arka tarafından kuzey-doğu yönüne ilerlenerek gidildiğini tahmin edip, daha zor gibi görülen güney yüzündeki çatlakları pas geçtik. Sırtın arka tarafında geçilmezmiş gibi duran sırtı iyice aşağıya inip sol altından geçtik ve karşımıza çıkan çarşak parkuru diyagonal izleyerek zirveye doğru yükselmeye başladık. Rota, bizim izlediğimiz bu haliyle biraz uzun. Aslında hiç sırta çıkılmadan direkt olarak ana bloğun sırtına çıkan çarşaktan tırmanılırsa, belki biraz dik olacak ama oldukça kısa bir rota izlenerek zirve çarşağına çıkılabiliyor. Buradan zirveye 200 metrelik bir mesafe kalıyor.
Saat 13:00’da zirveye vardık. Zirve defterinde zirvenin adı Kaçkar Kemerli (3125m) olarak yazılmış ancak bu yanlışlık zirveye defalarca çıkışı olan ve deftere ilk yazan Çamlıhemşin’li Ahmet Kesici adlı öğretmenin yanlışlığının devam etmesinden ileri geliyor. Saat 14:00 gibi dönüşe geçtik. Dönüşte dağ hakkında çok daha fazla deneyime sahip olduğumuz için, ne sırtı denedik ne de arkalarda dolanıp yolu uzattık. Tırmandığımız kulvarın sırtına doğru devamı olan yerden aşağıdaki kar kulvarına ve Kındevul Derenin başlangıcına kadar olan dümdüz çarşak kulvardan indik ve toplam sekiz saat süren faaliyetten sonra akşam 16:00’da kampa ulaştık. yağmur eşliğinde yediğimiz yemeğin ardından, yağmurun durmasıyla birlikte toparlanıp üç saat kadar yürüyerek Yaylalar Köyü’ne döndük.
22.08.2004
Saba kahvaltıdan sonra Olgunlar Köyüne geçtik. Olgunlar’dan 09:45’de yola çıkıp Büyük Çayı solundan takip ederek Hastaf Yayla üzerinden 3 saat sonra Dilberdüzü Yaylasına ulaştık. Yıldırım Hoca ve Murat Kaçkar zirve tırmanışını daha önce defalarca yapmış oldukları için onlar fotoğraf çekmeyi, Hodiçur geçidinden Hodiçur Köyü’ne ve oradan Soğanlı Dağı’na tırmanmayı tercih ettiler. Ben ve Alper de Kaçkar zirveye ilk defa tırmanıyor olduğumuz için haritadan uzun uzun, şekillerle, çizimlerle rota tarifi aldık, ertesi gün sabah altıda hareket etmeye karar verdik.
23.08.2004 Kaçkar Zirvesi 3962mAlper, ben ve kamptan tanıştığımız Selim isimli bir genç sabah 05:40 da Kaçkar zirve için kamptan hareket ettik. Hızlı bir tempoyla tırmanıp 1 saat sonra Deniz Gölü’ne ulaştık. Kamp yerinden bakıldığında kuzey-batı yönündeki oldukça dik olan yamaç tırmanılıp geçide geliniyor. Geçitten sonra sağa dönülüp doğu yönünde kayalık pasajlar da içeren patikadan yarım saat kadar tırmanıldıktan sonra hafif sol tarafta kalacak şekilde kocaman bir çanakla ve hemen hemen göz hizasında Deniz Gölüyle karşı karşıya kalınıyor. Uzun molalı kahvaltının ardından gölün sağ tarafından, gölün sağındaki tepenin sol eteğinden yan geçerek çimenlik bir alana vardık. Tam anlamıyla vadi tabanında Arnavut kaldırımı misali dizilmiş eski parke taşlarından oluşan eski yolu takip ederek aldığımız tarif üzerine karşımızdaki sırta doğru hızla tırmanmaya başladık. Gölden sonra yarım saat kadar yükselip geçide tırmanıldığında Kaçkar Dağının güney-batı yüzüyle karşılaşılıyor. Biraz tecrübe sahibi bir dağcının geçitten bakınca rotasını tayin etmesi oldukça olası. Gölden sonraki sırt ile dağın eteği arasında insanın canını sıkacak ve motivasyonunu bir hayli bozabilecek kadar derin ve büyük bir çanak var. Yıldırım Hocanın önerisini dikkate alarak, çanağı tabanına inmeyi değil çanağın solundaki hörgüç benzeri tepenin üstünden geçmeyi uygun gördük. Sonradan, bunun çok doğru bir karar olduğunu anladık. Ancak, hörgüç tepenin çanağa doğru olan eteğinin tam ortasından kesmek daha mantıklıca. Bu arada geçidin çanağa doğru inişi büyük oranda kuzeye baktığı için bu yamacın buzulu sabah saatlerinde geçenlere zor anlar yaşatabilir. Kramponun faydası olabileceği gibi inişte buz parkurunun sağındaki kayalıklar da tercih edilebilir
Saba kahvaltıdan sonra Olgunlar Köyüne geçtik. Olgunlar’dan 09:45’de yola çıkıp Büyük Çayı solundan takip ederek Hastaf Yayla üzerinden 3 saat sonra Dilberdüzü Yaylasına ulaştık. Yıldırım Hoca ve Murat Kaçkar zirve tırmanışını daha önce defalarca yapmış oldukları için onlar fotoğraf çekmeyi, Hodiçur geçidinden Hodiçur Köyü’ne ve oradan Soğanlı Dağı’na tırmanmayı tercih ettiler. Ben ve Alper de Kaçkar zirveye ilk defa tırmanıyor olduğumuz için haritadan uzun uzun, şekillerle, çizimlerle rota tarifi aldık, ertesi gün sabah altıda hareket etmeye karar verdik.
23.08.2004 Kaçkar Zirvesi 3962mAlper, ben ve kamptan tanıştığımız Selim isimli bir genç sabah 05:40 da Kaçkar zirve için kamptan hareket ettik. Hızlı bir tempoyla tırmanıp 1 saat sonra Deniz Gölü’ne ulaştık. Kamp yerinden bakıldığında kuzey-batı yönündeki oldukça dik olan yamaç tırmanılıp geçide geliniyor. Geçitten sonra sağa dönülüp doğu yönünde kayalık pasajlar da içeren patikadan yarım saat kadar tırmanıldıktan sonra hafif sol tarafta kalacak şekilde kocaman bir çanakla ve hemen hemen göz hizasında Deniz Gölüyle karşı karşıya kalınıyor. Uzun molalı kahvaltının ardından gölün sağ tarafından, gölün sağındaki tepenin sol eteğinden yan geçerek çimenlik bir alana vardık. Tam anlamıyla vadi tabanında Arnavut kaldırımı misali dizilmiş eski parke taşlarından oluşan eski yolu takip ederek aldığımız tarif üzerine karşımızdaki sırta doğru hızla tırmanmaya başladık. Gölden sonra yarım saat kadar yükselip geçide tırmanıldığında Kaçkar Dağının güney-batı yüzüyle karşılaşılıyor. Biraz tecrübe sahibi bir dağcının geçitten bakınca rotasını tayin etmesi oldukça olası. Gölden sonraki sırt ile dağın eteği arasında insanın canını sıkacak ve motivasyonunu bir hayli bozabilecek kadar derin ve büyük bir çanak var. Yıldırım Hocanın önerisini dikkate alarak, çanağı tabanına inmeyi değil çanağın solundaki hörgüç benzeri tepenin üstünden geçmeyi uygun gördük. Sonradan, bunun çok doğru bir karar olduğunu anladık. Ancak, hörgüç tepenin çanağa doğru olan eteğinin tam ortasından kesmek daha mantıklıca. Bu arada geçidin çanağa doğru inişi büyük oranda kuzeye baktığı için bu yamacın buzulu sabah saatlerinde geçenlere zor anlar yaşatabilir. Kramponun faydası olabileceği gibi inişte buz parkurunun sağındaki kayalıklar da tercih edilebilir
Mevcut ekipmanımızla bu buzuldan inmemiz pek olası olmayacağı için kar kulvarının sağındaki kayalardan inmeyi keşfetmek durumunda kaldık. Geçidi aşıp hörgüç kayayı tırmandığımız sırada arkamızdan İsrailli bir grubun geldiğini fark ettik. Onlar da bizim gibi kramponsuzdular ancak bizim gibi kaya inişini değil de kar kulvarından kazmasız kramponsuz inmeyi tercih ettiler ve grubun ilk gönüllüsü kontrolünü kaybederek kar kulvarının sonundaki kayalığa çarparak durabildi. Önemli bir şeyinin olmadığını anlamamız on beş dakikamıza mal olsa da bir sorun olmadığına sevinerek yola devam ettik.
Hörgüç kayadan sonra iki alternatif rota var. Birincisi, önce sağa doğru diyagonal bir geçişi sonra tam tersine sola doğru ve çok uzun bir pasajı içeren zahmetli bir rota, ikincisi ise direkt yukarı çıkan çarşak kulvarı takiben 5-10 metre yan geçiş ve 4-5 metre kaya tırmanışını içeren hayli kısa bir kestirme. Biz kestirme yolu tercih ettik ve fazla zorlanmadan bu pasajı da tamamlamış olduk.
Buradan sonra dağının batı sırtı çok cazip görünüyor ve işin ilginci, sırf bu cazibesinden ötürü olacak, insanlar sırta gide gide patika oluşturmuşlar ve bu patika da, doğru yol orasıymış gibi insanın aklını çeliyor. Ama biz, buranın da sırrını öğrenip, yola ondan sonra çıkmıştık. Sırt takip edilerek çıkılırsa oldukça zahmetli, inişli, çıkışlı, uzun ve yorucu bir rota takip edilmek zorunda kalınıyor. Biz direkt olarak zirveyi hedefleyip, güne-batı yüzünü yan keserek tırmandık. Kayalık yapısından ve kısa olmasından ötürü en makul seçim bana göre burası. Ancak sırt rotasının, kuzey duvarı üzerinden manzarasının cazibesini unutmamak lazım.Hörgüç kayadan sonra bir saat kadar tırmanarak mola verdik. Zirveye doğru bakıldığında kaya duvarı bir yerde sona eriyor gibi görünüyordu ve eğer bir göz aldanması yoksa zirve orasıymış gibi duruyordu. Biz her zamanki gibi temkinli davranıp ilk görünen sivriliği zirve olarak kabul etmedik ve daha uzun bir yolumuz olduğuna kanaat getirip elimizi çabuk tuttuk. Bu defa yanılmışız, bir on dakika daha yürüyünce şaşırarak kendimizi zirvede bulduk. Zirvenin bu kadar yakın olması bizim
için gerçek bir sürpriz oldu. Saat 09:45 de vardığımız zirveden, havanın sıcak, rüzgarsız ve bulutsuz olmasından istifade ederek iki saat dinlenip, 11:45 de ayrıldık. Açık hava sayesinde bölgeyi 360 derece, ta ufuklara kadar seyretme fırsatı bulduk. Verçenik’ten Altıparmak dağlarına, Karadeniz’in kendisini göremesek de, Karadeniz’den Davut Dağları’na, tüm zirveler, Kındevul’un haşmetli zirvesi, Naletleme ve Çaymakçur arasında kalmış kürsü gibi duran Bulut Tepe’den başka, Deniz Gölü, Büyük Deniz Gölü, İsimsiz Göl, yükseklerde birkaç ufak buzul gölü, Kuzey buzulu, Öküz Çayırı, Yukarı Kavron, Çaymakçur Vadisi, yaylaların ormanlarını, hepsini çok net olarak görebildik. Zirvede kaldığınız iki saat içerisinde on sekiz kişilik bir kalabalık haline geldik ve artık dönmeye karar verdik.
Dönüşte Deniz Gölü kamp alanında Yıldırım Hoca ve Murat’la buluşup, rapor niteliğinde kısa bir muhabbetten sonra mayolarımızı giyip Kaçkarların en keyifli aktivitesi olan buzul göllerinde yüzme zevkini tattık. Tırmanış rotasını izleyerek kampa 14:00’da döndük.
Dönüşte Deniz Gölü kamp alanında Yıldırım Hoca ve Murat’la buluşup, rapor niteliğinde kısa bir muhabbetten sonra mayolarımızı giyip Kaçkarların en keyifli aktivitesi olan buzul göllerinde yüzme zevkini tattık. Tırmanış rotasını izleyerek kampa 14:00’da döndük.
24.08.2004
Sabah kampı toplayıp 08:00’de yola çıktık ve 1.5 saat sonra Olgunlar Köyü’ne vardık. Büyük Çay ile Dübe Deresinin birleştiği yerdeki çardakta kahvaltı yaptıktan sonra, tekrar yola koyulup Yaylalar köyüne geçtik. Aracımızın gelmesiyle Yaylalar Köyü’nden Yusufeli’ye hareket ettik.
Yol üzerinde Barhal’da (Altıparmak Köyü) mola verip dinlenirken Altıparmak Dağları bölgesine gitmeye ve 165metrelik yüksekliği olduğu rivayet olunan bir şelaleyi görmeye karar verdik. Ufak çaplı bir alışverişten sonra Barhal-Yusufeli yolu üzerinden 5-6 km sonra sola dönerek Bıçakçılar Köyüne yöneldik, oradan da Özgüven Yaylasına geçtik. Karadeniz’in, Kaçkar Dağlarıyla bölünmüş ikliminin güney ve doğu taraflarında kalan ve yer yer yeşil vahalar haricinde genellikle kurak, yani İç Anadolu, Doğu Anadolu iklimini ve bitki örtüsünü yansıtan bu bölgesinde olduğumuz halde, bu bölge sanki, özel bir bakıma ve korumaya tabi tutulmuş gibi yemyeşil ve oldukça bakımlıydı. Bu güzelliğin, doğa harikası olmanın ardında, beklide insanlardan kendini saklaması, ticari tahribatın henüz bu bölgeye ulaşmamış olması yatıyor. Varolan hayattan izole bir şekilde yaşayan bölge sakinleri ve bir haftalık tatilini, Alanya’dan arabasına atlayarak gelen gurbetçi adam veya sadece yaz sezonunda yaylasında gerçek anlamıyla tatil yapan, bir avuç izole insan haricinde bu bölge ne biliniyor, ne de medeniyet, otomobil hariç girebilmiş durumda. Bıçakçılar Köyü’nün son mahallesinden sonra yol derenin solundan ve sağından olmak üzere ikiye ayrılıyor. Özgüven’e çıkan dolambaçlı ve dik yol köprüyle derenin soluna geçiyor. Kayalık, ormanlık ve yeşillik bölgeyi dik keserek yükselen yol araçla, yarım saat kadar sonra Özgüven Yaylasına çıkıyor. Yayla, Altıparmak Zirvesinin doğusunda, ormanlık iki yamacın arasındaki vadinin kenarında, yemyeşil bir sırtın üzerine sıra halinde, yukarıdan aşağıya dizilmiş on-on beş evden ibaret.
Yaylaya çıkan yol, yayla hizasına gelince biri sağa yaylaya, diğeri düz ve yukarıya olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yukarı çıkan yol, yaylanın üzerinden dolanıp, dereyi ve vadiyi takip ederek, ormanlık Altıparmak dağı eteklerine kadar birkaç kilometre daha yükseliyor. Aracımızdan indiğimizde şelaleye dair en ufak bir ipucu dahi yoktu. Dereyi takip ederek yükselmeye başladık. Şelalenin sesini duymayı ümit ederek ve ahududu toplayarak biraz yükselip, sağımızdaki yamacın bitmesiyle şelaleyi ve rüzgarın getirdiği su taneciklerini aynı anda fark ettik. Dere, üzerini göremediğimiz bir yamaçtan ve büyük ihtimalle ortası göl olan bir çanaktan, tam düşerek değil de kayaların üzerinden akarak vadiye boşalıyordu. Sonradan, bölgenin ayıların en yoğun olduğu bölgelerden biri olduğunu, ayı rastlantısının ve tabii saldırısının bu bölgede olduğunu öğrendik.
Yıldırım Hocayla birlikte şelalenin dibine kadar ilerleyerek, tam bir devasa klima gibi çalışan şelalenin soğuk ve nemli havsından kısmen de olsa sıyrılmış olduk. Şelalenin ortalarına kadar yükselen bir setten başlayarak, şelaleden 50-60 metre daha yükseğe çıkan kaya duvarları, bazı yerlerde küçük balkonlar oluşturuyor, kimi yerleri negatif ve genelde 90º diklikte; boltlanırsa kaya tırmanışına oldukça elverişli olduğu söylenebilir. Bölgeye kışın tur kayaklarıyla ulaşılabilirse, büyük ihtimalle donacağı için teknik şelale tırmanışı yapılabilir.
Özgüven Yaylası’ndan sabah Yusufeli’ye, akşam da Yusufeli’den Özgüven’e servis var. Yol 1,5-2 saat kadar sürüyor. Servisle çıkıldığında dönüş için süper bir bisiklet parkuru olabilir. Şelalenin yüksekliği yaklaşık 2400 metre. Bölgeden ayrılıp geç saatlerde Yusufeli’ye vardık. Ertesi gün Tortum ve Narman’a gitmeyi planlayarak geceyi pansiyonda geçirdik.
25.08.2004 Tortum - Narman
Jeoloji turizmi açısından önem arz eden Tortum Şelalesine, Tortum Gölüne, Kapadokya benzeri jeolojik oluşumlar bulunan Narman Peri Bacaları’na turistik bir gezi düzenledik. Narman Kapadokya’dan hiç de aşağı kalmayacak güzellikte jeolojik oluşumlar ve iki tanesi harbiden peri bacalarına benzediği için Narman Peri Bacaları ismini alan bölge, birbirine ilginç bağlarla bağlanmış vadicikler sisteminden oluşuyor. Vaktiyle akarsu ve göl çökellerinin farklı malzemelerle tabakalaşması ve sonrasında akarsuların tabakaların zayıf olan kısımlarını kısmen eritmesiyle oluşmuş, aynı Kapadokya gibi. Kapadokya’dan farklı olarak; burada yerleşim yok. Kapadokya’da belirgin bir tabaka farkı varken burada sağlamlıklar birbirine daha yakın ve Kapadokya’dakinden farklı olarak çok katmanlılar. Dolayısıyla geneline bakıldığında altlarda eriyen tabakaya oturmuş sağlam bir şapka tabaka yok belki ama , meydana gelmiş olan olay aynı. Bir başka fark da beyaz tonlardaki Kapadokya’nın aksine burada kızıl baskın bir şekilde renklere hakim.
Sabah kampı toplayıp 08:00’de yola çıktık ve 1.5 saat sonra Olgunlar Köyü’ne vardık. Büyük Çay ile Dübe Deresinin birleştiği yerdeki çardakta kahvaltı yaptıktan sonra, tekrar yola koyulup Yaylalar köyüne geçtik. Aracımızın gelmesiyle Yaylalar Köyü’nden Yusufeli’ye hareket ettik.
Yol üzerinde Barhal’da (Altıparmak Köyü) mola verip dinlenirken Altıparmak Dağları bölgesine gitmeye ve 165metrelik yüksekliği olduğu rivayet olunan bir şelaleyi görmeye karar verdik. Ufak çaplı bir alışverişten sonra Barhal-Yusufeli yolu üzerinden 5-6 km sonra sola dönerek Bıçakçılar Köyüne yöneldik, oradan da Özgüven Yaylasına geçtik. Karadeniz’in, Kaçkar Dağlarıyla bölünmüş ikliminin güney ve doğu taraflarında kalan ve yer yer yeşil vahalar haricinde genellikle kurak, yani İç Anadolu, Doğu Anadolu iklimini ve bitki örtüsünü yansıtan bu bölgesinde olduğumuz halde, bu bölge sanki, özel bir bakıma ve korumaya tabi tutulmuş gibi yemyeşil ve oldukça bakımlıydı. Bu güzelliğin, doğa harikası olmanın ardında, beklide insanlardan kendini saklaması, ticari tahribatın henüz bu bölgeye ulaşmamış olması yatıyor. Varolan hayattan izole bir şekilde yaşayan bölge sakinleri ve bir haftalık tatilini, Alanya’dan arabasına atlayarak gelen gurbetçi adam veya sadece yaz sezonunda yaylasında gerçek anlamıyla tatil yapan, bir avuç izole insan haricinde bu bölge ne biliniyor, ne de medeniyet, otomobil hariç girebilmiş durumda. Bıçakçılar Köyü’nün son mahallesinden sonra yol derenin solundan ve sağından olmak üzere ikiye ayrılıyor. Özgüven’e çıkan dolambaçlı ve dik yol köprüyle derenin soluna geçiyor. Kayalık, ormanlık ve yeşillik bölgeyi dik keserek yükselen yol araçla, yarım saat kadar sonra Özgüven Yaylasına çıkıyor. Yayla, Altıparmak Zirvesinin doğusunda, ormanlık iki yamacın arasındaki vadinin kenarında, yemyeşil bir sırtın üzerine sıra halinde, yukarıdan aşağıya dizilmiş on-on beş evden ibaret.
Yaylaya çıkan yol, yayla hizasına gelince biri sağa yaylaya, diğeri düz ve yukarıya olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yukarı çıkan yol, yaylanın üzerinden dolanıp, dereyi ve vadiyi takip ederek, ormanlık Altıparmak dağı eteklerine kadar birkaç kilometre daha yükseliyor. Aracımızdan indiğimizde şelaleye dair en ufak bir ipucu dahi yoktu. Dereyi takip ederek yükselmeye başladık. Şelalenin sesini duymayı ümit ederek ve ahududu toplayarak biraz yükselip, sağımızdaki yamacın bitmesiyle şelaleyi ve rüzgarın getirdiği su taneciklerini aynı anda fark ettik. Dere, üzerini göremediğimiz bir yamaçtan ve büyük ihtimalle ortası göl olan bir çanaktan, tam düşerek değil de kayaların üzerinden akarak vadiye boşalıyordu. Sonradan, bölgenin ayıların en yoğun olduğu bölgelerden biri olduğunu, ayı rastlantısının ve tabii saldırısının bu bölgede olduğunu öğrendik.
Yıldırım Hocayla birlikte şelalenin dibine kadar ilerleyerek, tam bir devasa klima gibi çalışan şelalenin soğuk ve nemli havsından kısmen de olsa sıyrılmış olduk. Şelalenin ortalarına kadar yükselen bir setten başlayarak, şelaleden 50-60 metre daha yükseğe çıkan kaya duvarları, bazı yerlerde küçük balkonlar oluşturuyor, kimi yerleri negatif ve genelde 90º diklikte; boltlanırsa kaya tırmanışına oldukça elverişli olduğu söylenebilir. Bölgeye kışın tur kayaklarıyla ulaşılabilirse, büyük ihtimalle donacağı için teknik şelale tırmanışı yapılabilir.
Özgüven Yaylası’ndan sabah Yusufeli’ye, akşam da Yusufeli’den Özgüven’e servis var. Yol 1,5-2 saat kadar sürüyor. Servisle çıkıldığında dönüş için süper bir bisiklet parkuru olabilir. Şelalenin yüksekliği yaklaşık 2400 metre. Bölgeden ayrılıp geç saatlerde Yusufeli’ye vardık. Ertesi gün Tortum ve Narman’a gitmeyi planlayarak geceyi pansiyonda geçirdik.
25.08.2004 Tortum - Narman
Jeoloji turizmi açısından önem arz eden Tortum Şelalesine, Tortum Gölüne, Kapadokya benzeri jeolojik oluşumlar bulunan Narman Peri Bacaları’na turistik bir gezi düzenledik. Narman Kapadokya’dan hiç de aşağı kalmayacak güzellikte jeolojik oluşumlar ve iki tanesi harbiden peri bacalarına benzediği için Narman Peri Bacaları ismini alan bölge, birbirine ilginç bağlarla bağlanmış vadicikler sisteminden oluşuyor. Vaktiyle akarsu ve göl çökellerinin farklı malzemelerle tabakalaşması ve sonrasında akarsuların tabakaların zayıf olan kısımlarını kısmen eritmesiyle oluşmuş, aynı Kapadokya gibi. Kapadokya’dan farklı olarak; burada yerleşim yok. Kapadokya’da belirgin bir tabaka farkı varken burada sağlamlıklar birbirine daha yakın ve Kapadokya’dakinden farklı olarak çok katmanlılar. Dolayısıyla geneline bakıldığında altlarda eriyen tabakaya oturmuş sağlam bir şapka tabaka yok belki ama , meydana gelmiş olan olay aynı. Bir başka fark da beyaz tonlardaki Kapadokya’nın aksine burada kızıl baskın bir şekilde renklere hakim.
26.08.2004 Altıparmak Dağları-Amanezget Yayla-Karagöl
Yusufeli’den Barhal Köyüne geçip Barhal’ın merkezinden, dereden hemen önce sağa, yaylalara sapan yoldan içeri girdik. Çatallar Köyü’ne varmadan, solda derenin geldiği vadinin üst taraflarında yaylalar görününce aracımızdan inip önce dere yatağının kenarından sonra da bir patikadan yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Bölge yemyeşil bir bitki örtüsüne sahip ve ormanlık bir vaden ibaret. Birbirine bakan, vadinin sol ve sağ yamaçlarında kurulmuş yaylalar tam olarak Doğu Karadeniz yaylalarının karakteristiğini yansıtıyor. Çok kısa süre sonra içinden geçtiğimiz Naznara Yaylası bozulmamış doğası ve ticari hiçbir izin bulunmayışı bizi hem sevindirdi, hem de o bölgeyi ilk keşfedenlerden biri bizlermişiz veya o yaylalara uğrayan nadir insanlardanmışız havasına girmemize neden oldu. Ancak kısa süre sonra Naznara’yı geçip Amanezget Yayla’ya vardığımızda, köyün girişindeki evinde bizi karşılayan İsmet Amca boşuna heves etme gafletine düştüğümüzü kısa sürede bize gösterdi. Daha ilk cümlelerinde, evinin önünden günde, hiç değilse otuz kişinin geçtiğini ve çok büyük çoğunluğunun İsrailli olduğunu anlattı. Meğer bizim bakir sandığımız yaylalar sadece Türkler düşünüldüğünde gerçekten öyleymiş. İsraillilerin kendileri bile İsraillilere rehberlik edip bölgede yürüyüşler ve translar yapıyorlarmış.
Yolumuza devam edip, vadinin ortasındaki sırttan tırmanarak önce ağaçlık alanların sonuna, sonra da vadinin bitimine ve derenin oldukça dikleştiği bölgeye geldik. Büyük taşlı çarşakta patikayı kaybetsek de uydurduğumuz görünmez rotayı izleyerek ve derenin sol tarafından tırmanarak Karagöl’ün bulunduğu çanağa varmayı başardık. Karagöl orta büyüklükte bir göl ve Altıparmak Dağlarının zirveleri arasında oluşan onlarca gölün en büyüğü. Biz gittiğimizde bulutlarla kaplı olan, dört beş zirveyle çevrili. Dere göle yukarı uçtan girip aşağıdan çıkıyor ve vadiyi izleyerek yaylalara kadar iniyor. Gölün kenarında çay demlemek için yaktığımız minik ateşin közlerinde pişirdiğimiz mısırları da yedikten sonra geldiğimiz yoldan Yusufeli’ye döndük.
Yusufeli’den Barhal Köyüne geçip Barhal’ın merkezinden, dereden hemen önce sağa, yaylalara sapan yoldan içeri girdik. Çatallar Köyü’ne varmadan, solda derenin geldiği vadinin üst taraflarında yaylalar görününce aracımızdan inip önce dere yatağının kenarından sonra da bir patikadan yukarıya doğru tırmanmaya başladık. Bölge yemyeşil bir bitki örtüsüne sahip ve ormanlık bir vaden ibaret. Birbirine bakan, vadinin sol ve sağ yamaçlarında kurulmuş yaylalar tam olarak Doğu Karadeniz yaylalarının karakteristiğini yansıtıyor. Çok kısa süre sonra içinden geçtiğimiz Naznara Yaylası bozulmamış doğası ve ticari hiçbir izin bulunmayışı bizi hem sevindirdi, hem de o bölgeyi ilk keşfedenlerden biri bizlermişiz veya o yaylalara uğrayan nadir insanlardanmışız havasına girmemize neden oldu. Ancak kısa süre sonra Naznara’yı geçip Amanezget Yayla’ya vardığımızda, köyün girişindeki evinde bizi karşılayan İsmet Amca boşuna heves etme gafletine düştüğümüzü kısa sürede bize gösterdi. Daha ilk cümlelerinde, evinin önünden günde, hiç değilse otuz kişinin geçtiğini ve çok büyük çoğunluğunun İsrailli olduğunu anlattı. Meğer bizim bakir sandığımız yaylalar sadece Türkler düşünüldüğünde gerçekten öyleymiş. İsraillilerin kendileri bile İsraillilere rehberlik edip bölgede yürüyüşler ve translar yapıyorlarmış.
Yolumuza devam edip, vadinin ortasındaki sırttan tırmanarak önce ağaçlık alanların sonuna, sonra da vadinin bitimine ve derenin oldukça dikleştiği bölgeye geldik. Büyük taşlı çarşakta patikayı kaybetsek de uydurduğumuz görünmez rotayı izleyerek ve derenin sol tarafından tırmanarak Karagöl’ün bulunduğu çanağa varmayı başardık. Karagöl orta büyüklükte bir göl ve Altıparmak Dağlarının zirveleri arasında oluşan onlarca gölün en büyüğü. Biz gittiğimizde bulutlarla kaplı olan, dört beş zirveyle çevrili. Dere göle yukarı uçtan girip aşağıdan çıkıyor ve vadiyi izleyerek yaylalara kadar iniyor. Gölün kenarında çay demlemek için yaktığımız minik ateşin közlerinde pişirdiğimiz mısırları da yedikten sonra geldiğimiz yoldan Yusufeli’ye döndük.
27.08.2004 Hodiçur (Sırakonaklar)
Yusufeli’den öğlen 12:00 gibi ayrılıp Hodiçur Yaylasına gitmek için Yusufeli-İspir yoluna çıktık. Hodiçur (Acı su), Yusufeli-İspir karayolunun 40. kilometresinden dönülünce 11 kilometre mesafede bir köy. Vaktiyle Ermenilerin en kalabalık olarak yaşadıkları Hodiçur’un şimdiki adı Sırakonaklar. 2,5 saat süren araba yolculuğu sonunda yol yüzünden telef olmuş bir vaziyette köye vardık. Köyün muhtarı olan Dursun Ali YURTSEVEN’in evine konuk olup, nefis ikramlar eşliğinde bölge hakkında bilgi edindik. Bu köyden 2,5 saatlik bir yürüyüşten sonra Deniz Gölü’ne ve Kaçkar Dağı’na, dereyi takip eden kolay bir yoldan Davalı Yayla’ya ve yine kolay bir patikadan da Soğanlı Geçidi’ne gidilebiliyor. En önemlisi köy yollarının kışın da açık olması. Bu da demek oluyor ki, Kaçkar Dağı’nın neredeyse imkansız olan kış tırmanışı veya Kaçkar transı bu rotadan kolaylıkla gerçekleştirilebilir.kulüp olarak yapacağımız tırmanışlarda güzel bir alternatif rota olacağı kesin. Kışın yol durumunu öğrenmek için muhtar Dursun Ali Yurtseven’in ev telefonu 0 442 467 20 47.
28.08.2004 Salaçur-Mal Gölü-Verçenik Dağı
Sabah 7:00 gibi Yusufeli’den hareket edip 95 kilometre mesafedeki İspir’e, Çoruh Nehri boyunca giden yolu takip ederek geçtik. İspir’de kısa bir gezinti ve alışverişten sonra tekrar Yusufeli’ye doğru yola çıktık. Yusufeli yolunun yaklaşık 22. kilometresinden sonra sola, kuzeye doğru, Salaçur Vadisine giden bir yol ve Çoruh’u geçen bir köprü var. Yol ayrımındaki tabelada ne Aksu ne de Salaçur yazıyor. Bir alabalık tesisinin tabelası var. Yaklaşık 35 km kadar bir yol sonunda vadinin sonundaki yaylaya varılıyor. Bu yolu takip ederek Aksu Köyü’ne vardık.
Salaçur (Aksu) köyünün muhtarının evine misafir olup genel bir bilgilendirmeden ve her zamanki nefis ikramlardan sonra vadinin en sonundaki yaylaya kadar arabayla çıktık. Bu yaylaya varmadan kısa süre önce yol yukarıdan gelen bir dere ile kesiliyor. Yolu bilmediğimiz için biz yaylanın etrafını dolaşmış olsak da bu dere takip edildiğinde, kamp yüküyle iki ila iki buçuk saat sonra Mal Gölü kamp alanına varılabiliyor. Verçenik Dağı Mal Gölü kamp alanının kuzey-batısında yer alıyor ve kamp yerinden oldukça rahat görülebiliyor.
Hodiçur Yaylanın Kaçkar’a olan yakınlığı gibi, Salaçur (Aksu) Yaylası da Verçenik dağına güneyden yaklaşıldığında çok yakın. Hodiçur gibi burası da pek bilinmiyor veya tercih edilmiyor. Halbuki yakınlığı ve kuzey tarafına nispetle yağışsız denebilecek kadar kurak iklimi büyük avantaj sağlayabilir. Bilhassa kış aylarında yolu açık olduğu için Aksu da dahil olmak üzere yukarı yaylalara bile araçla çıkılabiliyor. İspir’den 22 km asfalt yolla Yusufeli yönüne, oradan sola dönülerek Salaçur Yayla ve oradan yukarıya araçla 1,5 saat kadar ve yürüyerek Mal Gölü kamp alanına 2,5 saatte varılabiliyor. İspir’den Mal Gölü’ne toplam 4,5 saat gibi bir sürede varılabiliyor ki kuzey klasik yaklaşımı düşünüldüğünde ve oranlandığında epey kazançlı bir tercih.
Salaçur vadisinin sonundaki yayla olan Pidosor Yayladan Mal Gölüne biz 2,5 saatte hafif bir yürüyüşle harabe halindeki Pertinsor Yayla üzerinden tırmandık. Mal Gölü ile Verçenik Dağı arasında büyük sayılamayacak bir sırt var. Göl, bumerang şeklinde ve gerçekten çok geniş. Kamp alanı rüzgara karşı tam anlamıyla korumasız olduğu için çok rüzgarlı ve soğuk olabiliyor.
29.08.2004
Günlerdir yorgun olduğumuz için bu günü dinlenerek geçirmeyi ve Verçenik Dağı tırmanışını 30 Ağustos Zafer Bayramına bırakmayı kararlaştırdık. Günü, Verçenik’ e giden sırtları ve Verçenik’ in güney-doğu arka yüzünü gezmek ve keşfetmekle harcadık. Verçenik’ e yaklaşmak için bilhassa kış mevsiminde uygun bir rota.
Bundan 15 sene evveline kadar tüm köy ve yayların ahalisi Meryem Günü dedikleri, senede bir gün Mal Gölü’ne hayvanlarıyla beraber çıkarlarmış ve o gün bu Mal Gölü kamp alanında şenlik olurmuş. Koyunları ve diğer büyükbaş hayvanları yıkansınlar diye göle sokarlarmış, birkaç hayvanı kesip yerlermiş, oynar, eğlenirlermiş ve köylerine dönerlermiş. Ancak şimdi böyle bir gelenek kalmamış. Mal Gölünün ismi de buradan geliyormuş.
Gölün doğusunda kalan ve sivrisi çok güzel görünen zirvenin adı Gelin Kayası. Yaylalardan Mal Gölüne çıkan patikanın adı Çermeliman ve Mal Gölünden Yaylalara inen dereye de, illa bir isim vermek gerekiyorsa Mal Gölü Suyu deniliyor.
Akşam saatlerinde Yıldırım Hoca ve ben Koca Taş Tepenin dibinde bulunan Deli Göle keşif gezisi düzenleyip ertesi günkü tırmanışı beklemek üzere kampa döndük.
Yusufeli’den öğlen 12:00 gibi ayrılıp Hodiçur Yaylasına gitmek için Yusufeli-İspir yoluna çıktık. Hodiçur (Acı su), Yusufeli-İspir karayolunun 40. kilometresinden dönülünce 11 kilometre mesafede bir köy. Vaktiyle Ermenilerin en kalabalık olarak yaşadıkları Hodiçur’un şimdiki adı Sırakonaklar. 2,5 saat süren araba yolculuğu sonunda yol yüzünden telef olmuş bir vaziyette köye vardık. Köyün muhtarı olan Dursun Ali YURTSEVEN’in evine konuk olup, nefis ikramlar eşliğinde bölge hakkında bilgi edindik. Bu köyden 2,5 saatlik bir yürüyüşten sonra Deniz Gölü’ne ve Kaçkar Dağı’na, dereyi takip eden kolay bir yoldan Davalı Yayla’ya ve yine kolay bir patikadan da Soğanlı Geçidi’ne gidilebiliyor. En önemlisi köy yollarının kışın da açık olması. Bu da demek oluyor ki, Kaçkar Dağı’nın neredeyse imkansız olan kış tırmanışı veya Kaçkar transı bu rotadan kolaylıkla gerçekleştirilebilir.kulüp olarak yapacağımız tırmanışlarda güzel bir alternatif rota olacağı kesin. Kışın yol durumunu öğrenmek için muhtar Dursun Ali Yurtseven’in ev telefonu 0 442 467 20 47.
28.08.2004 Salaçur-Mal Gölü-Verçenik Dağı
Sabah 7:00 gibi Yusufeli’den hareket edip 95 kilometre mesafedeki İspir’e, Çoruh Nehri boyunca giden yolu takip ederek geçtik. İspir’de kısa bir gezinti ve alışverişten sonra tekrar Yusufeli’ye doğru yola çıktık. Yusufeli yolunun yaklaşık 22. kilometresinden sonra sola, kuzeye doğru, Salaçur Vadisine giden bir yol ve Çoruh’u geçen bir köprü var. Yol ayrımındaki tabelada ne Aksu ne de Salaçur yazıyor. Bir alabalık tesisinin tabelası var. Yaklaşık 35 km kadar bir yol sonunda vadinin sonundaki yaylaya varılıyor. Bu yolu takip ederek Aksu Köyü’ne vardık.
Salaçur (Aksu) köyünün muhtarının evine misafir olup genel bir bilgilendirmeden ve her zamanki nefis ikramlardan sonra vadinin en sonundaki yaylaya kadar arabayla çıktık. Bu yaylaya varmadan kısa süre önce yol yukarıdan gelen bir dere ile kesiliyor. Yolu bilmediğimiz için biz yaylanın etrafını dolaşmış olsak da bu dere takip edildiğinde, kamp yüküyle iki ila iki buçuk saat sonra Mal Gölü kamp alanına varılabiliyor. Verçenik Dağı Mal Gölü kamp alanının kuzey-batısında yer alıyor ve kamp yerinden oldukça rahat görülebiliyor.
Hodiçur Yaylanın Kaçkar’a olan yakınlığı gibi, Salaçur (Aksu) Yaylası da Verçenik dağına güneyden yaklaşıldığında çok yakın. Hodiçur gibi burası da pek bilinmiyor veya tercih edilmiyor. Halbuki yakınlığı ve kuzey tarafına nispetle yağışsız denebilecek kadar kurak iklimi büyük avantaj sağlayabilir. Bilhassa kış aylarında yolu açık olduğu için Aksu da dahil olmak üzere yukarı yaylalara bile araçla çıkılabiliyor. İspir’den 22 km asfalt yolla Yusufeli yönüne, oradan sola dönülerek Salaçur Yayla ve oradan yukarıya araçla 1,5 saat kadar ve yürüyerek Mal Gölü kamp alanına 2,5 saatte varılabiliyor. İspir’den Mal Gölü’ne toplam 4,5 saat gibi bir sürede varılabiliyor ki kuzey klasik yaklaşımı düşünüldüğünde ve oranlandığında epey kazançlı bir tercih.
Salaçur vadisinin sonundaki yayla olan Pidosor Yayladan Mal Gölüne biz 2,5 saatte hafif bir yürüyüşle harabe halindeki Pertinsor Yayla üzerinden tırmandık. Mal Gölü ile Verçenik Dağı arasında büyük sayılamayacak bir sırt var. Göl, bumerang şeklinde ve gerçekten çok geniş. Kamp alanı rüzgara karşı tam anlamıyla korumasız olduğu için çok rüzgarlı ve soğuk olabiliyor.
29.08.2004
Günlerdir yorgun olduğumuz için bu günü dinlenerek geçirmeyi ve Verçenik Dağı tırmanışını 30 Ağustos Zafer Bayramına bırakmayı kararlaştırdık. Günü, Verçenik’ e giden sırtları ve Verçenik’ in güney-doğu arka yüzünü gezmek ve keşfetmekle harcadık. Verçenik’ e yaklaşmak için bilhassa kış mevsiminde uygun bir rota.
Bundan 15 sene evveline kadar tüm köy ve yayların ahalisi Meryem Günü dedikleri, senede bir gün Mal Gölü’ne hayvanlarıyla beraber çıkarlarmış ve o gün bu Mal Gölü kamp alanında şenlik olurmuş. Koyunları ve diğer büyükbaş hayvanları yıkansınlar diye göle sokarlarmış, birkaç hayvanı kesip yerlermiş, oynar, eğlenirlermiş ve köylerine dönerlermiş. Ancak şimdi böyle bir gelenek kalmamış. Mal Gölünün ismi de buradan geliyormuş.
Gölün doğusunda kalan ve sivrisi çok güzel görünen zirvenin adı Gelin Kayası. Yaylalardan Mal Gölüne çıkan patikanın adı Çermeliman ve Mal Gölünden Yaylalara inen dereye de, illa bir isim vermek gerekiyorsa Mal Gölü Suyu deniliyor.
Akşam saatlerinde Yıldırım Hoca ve ben Koca Taş Tepenin dibinde bulunan Deli Göle keşif gezisi düzenleyip ertesi günkü tırmanışı beklemek üzere kampa döndük.
30.08.2004 Verçenik Dağı (3709m) Zirve Tırmanışı
Yıldırım Hocanın türküleri eşliğinde sabah zor da olsa uyandık. Hiç acele etmeden hazırlanıp saatten anlaşılabileceği gibi geç bir saatte, 08:55 de yola çıktık. Hava güzel, açık ve rüzgarsızdı. Ancak bu saatlerde ısınabildiğimiz için hem geç kalkmayı hem de yola geç çıkmayı tercih ettik.
Ortalama bir yürüyüş hızı ile yürüyerek 40 dakika sonra Verçenik’e doğru geçide vardık. Geçitten Verçenik’e bakıldığında zirve rotasının başlangıcı olan çarşak kulvar aramızda kalan sırtlar yüzünden görünmüyordu. Geçitten aşağıya, Verçenik’in güneyine çarşak kulvardan inip ilk fırsatta yamacı yan keserek Verçenik Klasik rotasının başlangıcına varmış olduk. Kapılı Göller kamp alanından yapılan zirve faaliyetlerinin de rotası aynı kulvardan geçiyor ve bu rota şekil itibariye oldukça basit. Dağın güney yamacı üzerindeki iki çarşak kulvarından alttakini dümdüz takip edip çarşak bitip de bir uçurumla, Verçenik Kuzey yüzüyle karşılaşıldığımızda sağa dönüp neredeyse doksan derece dikliğe sahip bacadan tırmandık ve zirveye kadar düz yükselen bu bacanın sonunda Verçenik’in zirvesine vardık.
Güney çarşak kulvarı hiç bitmeyecekmiş gibi uzun görünen, neredeyse zirveye varacakmış gibi yükseğe çıkan ve dikliği nedeniyle neredeyse kaya tırmanışını gerektiren bir kulvar. Kulvar tahmin edilenden çok daha kısa bir sürede ve oldukça dar bir bacadan tırmanılarak son buluyor. İki tarafı dimdik yükselen ve diğer iki tarafı da dimdik alçalan birkaç metrekare alan düşünün. Çarşak kulvarı bitip de Verçenik Çatalına gelindiği zaman böyle bir manzarayla karşılaşılıyor. Çarşak kulvardan bacaya geçiş biraz tehlikeli ve ip açılması gereken bir pasaj. Bu yan geçiş rahatlıkla söylenebilir ki dağcıların ikiye ayrılabileceği ender noktalardan biri. Buradan geçmek tam anlamıyla kendine güven gerektiriyor. Hafif negatifimsi 2-3 metrelik, üst üste binmiş iki kaya tırmanılırken sağ ve sol tırmanıcının psikolojisini boşluk hissiyle çökertebiliyor. Geçiş, bilhassa kışın problem yaratabilir. Bu 2-3 metrelik tırmanıştan sonra boşluk hissi uçurum sayısıyla doğru orantılı olarak yarıya iniyor. Önce, iki kayanın altından, sonra da birinin üstünden geçilip rahat bir nefes alınabilecek olan, bacanın başlangıcındaki boşluk alana çıkılıyor.
Buradan sonra, 20-30 metrede bir setlerle bölünmüş olan bacadan zirveye kadar, basit ama boşluk hissi yüksek ve bir iki kilit pasaj geçilerek tırmanılıyor. Zirveye saat 12:35 de vardık.
Verçenik, tırmanmak için dağcı olunması şart olan nadir zirvelerden biri bence. Ayrıca yaz kış tırmanış aletlerinin tam anlamıyla kullanılabileceği güzel bir klasik zirve tırmanışı örneği. Belki, az-çok tırmanma yeteneği olan herkes bir şekilde zirveye varabilir ama özellikle kışın veya basamak, tutamak kopması durumunda, en basit örnekle ayak kayması durumunda sonuç fevkalade üzücü olabilir. Hava güzel ve biz de iyi ve tecrübeli bir ekip olduğumuz halde özellikle inerken oldukça tedirgin olduğumu belirtmeliyim. Taş düşmesi riskinin de oldukça yüksek olduğunu söylemekte fayda var.
Zirveden bakıldığında; güneyde Çifte Göller, güney batıda Leş Kayası, doğuda Mal Gölü kamp yeri, batıda Kapılı göller ve biraz üzerinde de At Gölü, Kuzey batıda Verçenik Yayla ve bunların dışında tam 22 göl görünüyor.
Bir süre zirvenin ve güzel havanın keyfini fotoğraf çekerek ve dinlenerek çıkardıktan sonra 14: 00 gibi dönüşe geçtik. Dönüşte çarşak kulvarın sonundan sonra geliş rotamızı değiştirmeye ve kamp alanına kestirmeden dönmeye karar verdik. Tahminimize göre bu geçitten, geçen gün tırmanıp baktığımız geçide bir geçiş mümkün olup, rota çok daha kısa olacaktı. Ancak bir kez daha anladık ki “en kestirme yol bildiğin yoldur”. Zira, yolu hiç kısaltmayarak ve Verçenik bacası kadar zorlu pasajlardan inerek ve çıkarak geçide vardık ve kampa 16:30’da ulaştık.
Yıldırım Hocanın türküleri eşliğinde sabah zor da olsa uyandık. Hiç acele etmeden hazırlanıp saatten anlaşılabileceği gibi geç bir saatte, 08:55 de yola çıktık. Hava güzel, açık ve rüzgarsızdı. Ancak bu saatlerde ısınabildiğimiz için hem geç kalkmayı hem de yola geç çıkmayı tercih ettik.
Ortalama bir yürüyüş hızı ile yürüyerek 40 dakika sonra Verçenik’e doğru geçide vardık. Geçitten Verçenik’e bakıldığında zirve rotasının başlangıcı olan çarşak kulvar aramızda kalan sırtlar yüzünden görünmüyordu. Geçitten aşağıya, Verçenik’in güneyine çarşak kulvardan inip ilk fırsatta yamacı yan keserek Verçenik Klasik rotasının başlangıcına varmış olduk. Kapılı Göller kamp alanından yapılan zirve faaliyetlerinin de rotası aynı kulvardan geçiyor ve bu rota şekil itibariye oldukça basit. Dağın güney yamacı üzerindeki iki çarşak kulvarından alttakini dümdüz takip edip çarşak bitip de bir uçurumla, Verçenik Kuzey yüzüyle karşılaşıldığımızda sağa dönüp neredeyse doksan derece dikliğe sahip bacadan tırmandık ve zirveye kadar düz yükselen bu bacanın sonunda Verçenik’in zirvesine vardık.
Güney çarşak kulvarı hiç bitmeyecekmiş gibi uzun görünen, neredeyse zirveye varacakmış gibi yükseğe çıkan ve dikliği nedeniyle neredeyse kaya tırmanışını gerektiren bir kulvar. Kulvar tahmin edilenden çok daha kısa bir sürede ve oldukça dar bir bacadan tırmanılarak son buluyor. İki tarafı dimdik yükselen ve diğer iki tarafı da dimdik alçalan birkaç metrekare alan düşünün. Çarşak kulvarı bitip de Verçenik Çatalına gelindiği zaman böyle bir manzarayla karşılaşılıyor. Çarşak kulvardan bacaya geçiş biraz tehlikeli ve ip açılması gereken bir pasaj. Bu yan geçiş rahatlıkla söylenebilir ki dağcıların ikiye ayrılabileceği ender noktalardan biri. Buradan geçmek tam anlamıyla kendine güven gerektiriyor. Hafif negatifimsi 2-3 metrelik, üst üste binmiş iki kaya tırmanılırken sağ ve sol tırmanıcının psikolojisini boşluk hissiyle çökertebiliyor. Geçiş, bilhassa kışın problem yaratabilir. Bu 2-3 metrelik tırmanıştan sonra boşluk hissi uçurum sayısıyla doğru orantılı olarak yarıya iniyor. Önce, iki kayanın altından, sonra da birinin üstünden geçilip rahat bir nefes alınabilecek olan, bacanın başlangıcındaki boşluk alana çıkılıyor.
Buradan sonra, 20-30 metrede bir setlerle bölünmüş olan bacadan zirveye kadar, basit ama boşluk hissi yüksek ve bir iki kilit pasaj geçilerek tırmanılıyor. Zirveye saat 12:35 de vardık.
Verçenik, tırmanmak için dağcı olunması şart olan nadir zirvelerden biri bence. Ayrıca yaz kış tırmanış aletlerinin tam anlamıyla kullanılabileceği güzel bir klasik zirve tırmanışı örneği. Belki, az-çok tırmanma yeteneği olan herkes bir şekilde zirveye varabilir ama özellikle kışın veya basamak, tutamak kopması durumunda, en basit örnekle ayak kayması durumunda sonuç fevkalade üzücü olabilir. Hava güzel ve biz de iyi ve tecrübeli bir ekip olduğumuz halde özellikle inerken oldukça tedirgin olduğumu belirtmeliyim. Taş düşmesi riskinin de oldukça yüksek olduğunu söylemekte fayda var.
Zirveden bakıldığında; güneyde Çifte Göller, güney batıda Leş Kayası, doğuda Mal Gölü kamp yeri, batıda Kapılı göller ve biraz üzerinde de At Gölü, Kuzey batıda Verçenik Yayla ve bunların dışında tam 22 göl görünüyor.
Bir süre zirvenin ve güzel havanın keyfini fotoğraf çekerek ve dinlenerek çıkardıktan sonra 14: 00 gibi dönüşe geçtik. Dönüşte çarşak kulvarın sonundan sonra geliş rotamızı değiştirmeye ve kamp alanına kestirmeden dönmeye karar verdik. Tahminimize göre bu geçitten, geçen gün tırmanıp baktığımız geçide bir geçiş mümkün olup, rota çok daha kısa olacaktı. Ancak bir kez daha anladık ki “en kestirme yol bildiğin yoldur”. Zira, yolu hiç kısaltmayarak ve Verçenik bacası kadar zorlu pasajlardan inerek ve çıkarak geçide vardık ve kampa 16:30’da ulaştık.
31.08.2004 Mal Gölü Kampından Ayrılış, Salaçur Vadi ve Çamlıkaya
Sabah onda kampımızı toplayarak aşağıya, aracımızın bizi bekleyeceği yere 55 dakikada indik. Yedigöl Köyünün yukarısındaki Salaçur Vadinin sonunda bulunan yeşil ve otlak alana kadar yürüdük ve yola aracımızla devam ettik. Öğlenden sonramızı Çamlıkaya’da geçirmek üzere Yusufeli’ne yöneldik. Çamlıkaya, İspir-Yusufeli arasında, yolun solunda (kuzeyinde) bulunan küçük bir kasaba. Çamlıkaya’nın içinden geçen Dağ Deresini takip ederek Pinağros Yayla’ya doğru yola çıktık. Bölgede küçük bir gezinti yapıp akşam İspir’e döndük. Geceyi Çoruh Nehrinin kenarındaki İspir Doğa Sporları’na ait pansiyonlarda geçirdik.
01.09.2004 Mor Yayla Köyü ve Yedigöller Bölgesi
Sabah 07:30 da yola çıkıp, İspir’de kahvaltının ardından, 50 dakikalık bir yolculuk sonunda, Ulutaş Köyü üzerinden Mor Yayla Köyüne ulaştık. Mor Yayla, mor renkte tepelerle ve aralarda dere kenarında biten fıstık yeşili otlarla çevrili, tenha bir köy. Mor Yayla Köyünden sonra yol sola devam ederek yükseliyor. İki saatlik bir yürüyüşün ardından, yol sağda ve solda iki tane 3300 metrelik zirvenin arsındaki sırtta son buluyor. Sırttan bakıldığında Yedigöller bölgesi aşağıda ayaklar altında görülüyor. Çanak gibi bir havzanın içerisinde yan yana göllerden ve karşıda Verçenik Dağı, Kocataş Tepe, Leş Kayası ve Gelin Kayası manzarasından başka ilginç bir şey yok. Manzarayı doyasıya izledikten sonra aynı yolu yürüyerek Mor Yaylaya, oradan da araçla İspir’e döndük.
02.09.2004 Zagos (Ardıçlı) – Kılıçkaya
Günü, Ardıçlı Köyünden sonra Deve Dağı üzerinden Kılıçkaya’yı araçla dolaşarak geçirdik. Bu bölgeler Çoruh Vadisinin Kaçkarlar’a göre güneyinde bulunuyor. Bölge, iklim olarak Kaçkar (kuzey)’dan farklı olmasına rağmen doğası muhteşem, yeşillik, manzarası süper ve farklı ve güzel evlerin bulunduğu bir bölge.
Ardıçlı’dan sonra uğradığımız Kılıçkaya’nın yukarı çıkışından, aracımızla, önce Bakır Tepeden sonra da Avcılar (Kahnes) Köyünden yükselip, Güngörmez Dağlarına, ardından da tüm Kaçkarlara muazzam şekilde hakim tepeleri dolaştık durduk. Dağlardan bir çember çizip, Cehennem Deresini takip ederek, 3 saat 15 dakika sonra tekrar Yusufeli-İspir yoluna çıktık. Geceyi geçirmek üzere Yusufeli’ne geçtik.
03.09.2004 Cuvar (Çamlıbel) – Tek Kale Köyü – Güngörmez Dağları
Sabah ilk olarak Güngörmez Dağlarını güneyden seyredebileceğimiz Çamlıbel Yaylaya, Çevreli Köyü üzerinden orman yoluyla gittik. Çevreli deresini takip ederek vadiyi yukarı çıkan yol, 18 km sonra Çamlıbel Yaylasını da geçip yaylanın üstündeki, Güngörmez Dağlarının en büyük sırtlarından biri olan Sürk Tepe manzaralı sırta kadar tırmanıyor. Çamlıbel Köyü, yayla gibi ve ahşap yapıların, duvarlarının çatı saclarıyla kaplandığı evlerden oluşuyor. Köye girişte bir çeşme ve on beş kadar evden oluşuyor.
Köyün yukarısındaki yeni yapılmış bir dağ evinde mola verip, Güngörmez Dağlarının ve karşıda Çoruh Vadisinin ötesinde Kılıçkaya’yı ve tüm dağları panoramik olarak seyretme şansı yakaladık. Dağ evinden sonra yarım saat kadar daha yükselerek Direkli Tepe ve Sürk Tepe arasındaki sırta kadar yükseldik ve aracımızla Çevreli Köyü ve Çeltik Düzü (Peterek) Köyü üzerinden İspir-Yusufeli yoluna geri döndük. Kısa bir yolculuktan sonra Tek Kale (Dört Kilise) Köyüne ulaştık. Köyden Tek Kale Kilisesine yürüdük. Yeşillikler ve meyve ağaçları içerisindeki devasa kiliseyi dolaşıp akşam Yusufeli’ne döndük.
04.09.2004 Dönüş
Önce Erzurum’a, oradan da İstanbul’a dönmek üzere havaalanına geçtik.
RAPOR: Akif ÖZTÜRK
Murat SEVİNDİK
Günü, Ardıçlı Köyünden sonra Deve Dağı üzerinden Kılıçkaya’yı araçla dolaşarak geçirdik. Bu bölgeler Çoruh Vadisinin Kaçkarlar’a göre güneyinde bulunuyor. Bölge, iklim olarak Kaçkar (kuzey)’dan farklı olmasına rağmen doğası muhteşem, yeşillik, manzarası süper ve farklı ve güzel evlerin bulunduğu bir bölge.
Ardıçlı’dan sonra uğradığımız Kılıçkaya’nın yukarı çıkışından, aracımızla, önce Bakır Tepeden sonra da Avcılar (Kahnes) Köyünden yükselip, Güngörmez Dağlarına, ardından da tüm Kaçkarlara muazzam şekilde hakim tepeleri dolaştık durduk. Dağlardan bir çember çizip, Cehennem Deresini takip ederek, 3 saat 15 dakika sonra tekrar Yusufeli-İspir yoluna çıktık. Geceyi geçirmek üzere Yusufeli’ne geçtik.
03.09.2004 Cuvar (Çamlıbel) – Tek Kale Köyü – Güngörmez Dağları
Sabah ilk olarak Güngörmez Dağlarını güneyden seyredebileceğimiz Çamlıbel Yaylaya, Çevreli Köyü üzerinden orman yoluyla gittik. Çevreli deresini takip ederek vadiyi yukarı çıkan yol, 18 km sonra Çamlıbel Yaylasını da geçip yaylanın üstündeki, Güngörmez Dağlarının en büyük sırtlarından biri olan Sürk Tepe manzaralı sırta kadar tırmanıyor. Çamlıbel Köyü, yayla gibi ve ahşap yapıların, duvarlarının çatı saclarıyla kaplandığı evlerden oluşuyor. Köye girişte bir çeşme ve on beş kadar evden oluşuyor.
Köyün yukarısındaki yeni yapılmış bir dağ evinde mola verip, Güngörmez Dağlarının ve karşıda Çoruh Vadisinin ötesinde Kılıçkaya’yı ve tüm dağları panoramik olarak seyretme şansı yakaladık. Dağ evinden sonra yarım saat kadar daha yükselerek Direkli Tepe ve Sürk Tepe arasındaki sırta kadar yükseldik ve aracımızla Çevreli Köyü ve Çeltik Düzü (Peterek) Köyü üzerinden İspir-Yusufeli yoluna geri döndük. Kısa bir yolculuktan sonra Tek Kale (Dört Kilise) Köyüne ulaştık. Köyden Tek Kale Kilisesine yürüdük. Yeşillikler ve meyve ağaçları içerisindeki devasa kiliseyi dolaşıp akşam Yusufeli’ne döndük.
04.09.2004 Dönüş
Önce Erzurum’a, oradan da İstanbul’a dönmek üzere havaalanına geçtik.
RAPOR: Akif ÖZTÜRK
Murat SEVİNDİK
4 yorum:
slm köyümüzün insanının ve doğasının güzelliğini bizzat yasamıssın ne mutlu sana inşallah bizde o günleri görürüz izmir
hocam ve faaliyete katilan arkadaslar adina yorumunuz icin tesekkur ederim muammer bey. Umuyorum kisa zamanda bu arzunuza erişirsiniz.
teşekkürler kardeşim yazınızı satır satır okudum ve inanın sizle beraber bende gezdim hayatımda gerçekleştirmek istediğim hedeflerimden birisi de karadeniz turu yaparak köyüme ulaşmak o yeşil yemyeşil doga ile basbasa kalmak varsa fotograflarınız blogunuzda yayınlarmısınız çok sevinirim bu arada ardıçlı köyündenim şimdiden teşekkürler
Memnun oldum muamer bey.İsteğinizi kısa zamanda karşılamaya çalışacağım.Biraz arşiv taraması yapmam gerekiyor.
Yorum Gönder