8 Ekim 2007 Pazartesi

17-24 MAYIS 2007 DEDEGÖL
















17-24 MAYIS 2007
ISPARTA DEDEGÖL DAĞLARI
UZUN DUVAR KAYA TIRMANIŞI , TEMEL KAYA TIRMANIŞ TEKNİKLERİ VE NAVİGASYON EĞİTİM FAALİYETİ










FAALİYET ADI: DEDEGÖL DAĞLARI EĞİTİM VE UZUN DUVAR TIRMANIŞI FAALİYETİ
FAALİYET TARİHİ:17-24 MAYIS 2007

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU:Murat Sevindik

İZLENEN ROTA:Eldere köyünden kuzukulağı yaylası kamp alanı

HAVA DURUMU: ilk gün şiddetli yağış, son 5 gün açık ve parçalı bulutlu serin hava

FAALİYETE KATILANLAR
· Murat Sevindik
· Memet Güngör
· Özgür Bağdatlıoğlu
· Ozan Çılgın
· Jale Sepet
· Dilara Anıl Özgen
· Ayla Doğan
· Işıl Yener
· Hakkı Belli
· Çağdaş Uzun
· Demir Dölarslan
· Yunus Gören
· Aykut Erol
· Erdem Aktop
· Hakan Bahçeci
· Hüseyin Polat
· Burak öztürk
· Zeynep Özdemir
· Burcu Demiray
· Banu Demiray
· Asım Çeker
· Hasan Arman
· Gülsüm Özdelice
· Duygu Erdoğan
· Yunus Özalemdar(misafir)




DETAYLAR:

17 mayıs Perşembe günü ekip ıspartaya doğru yola çıktı. 10 saati aşkın yorucu yolculuğun sonunda rahatsız otobüsümüzden indik eğirdirde. Toplamda 25 kişiydik. Bu faaliyet katılımın yoğunluğu bakımından klasik idosk faaliyetlerinden çok ayrıdır. Bu bölgeye giden belki de en kalabalık gruplardan biriydik.
18 mayıs Cuma günü:08:45 d18 mayıs Cuma günü:08:45 da eğirdire vardıktan sonra orada iki saat süren bekleyiş son hazırlıklarda bittikten sonra aksu üzerinden eldere köyüne doğru yola çıktık ve 3 saate yakın bir sürede kuzukulağı yaylasına vardık.
Saat 13:30 gibi kampı kurduk ve akabinde şiddetli bir yağış başladı herkes dinlenmeye çekildi.





19 mayıs 2007: Yeni üyeler kaya tırmanışı teknikleri,emniyet istasyonu oluşturma ve ip inişi eğitimlerini almak üzere kaya bloklarının olduğu kulvara eğitmenler murat sevindik ve yunus özalemdar eşliğinde gittiler.
Kamp alanında ben kalmıştım yine bu esnada memet Güngör ozan çılgın ve özgür bağdatlıoğlı zirve denemesi yaptılar yağan dolu ile beraber çok fazla ıslandıkları için geri döndüler.





Ozan çılgın ve özgür bağdatlıoğlu tarafından yeni üyelere tüm gün navigasyon eğitimi verildi.






Bu eğitimin yapıldığı esnada yunus özalemdar ve murat sevindik tanrının parmağı rotasını çıkıyorlardı

21 mayıs 2007 :
Yeni üyelerin ağırlıkta olduğu ekip kamp alanının karşısında yer alan zirveye tırmanış yaptı. Zirveye gidiş dönüş yolculuğu toplamda 6-7 saat sürmüştü





22 mayıs 2007:

Ekibin geneli bol bol kaya tırmanışı yaptı ve murat sevindik ile yunus özalemdar büyük kule tırmanışını yapacaklardı. Tırmanışın 7. saatinde bitime az kala aşırı yorguluk ve efor kaybı nedeniyle aşağıya indiler. Benle meme tabi de gün boyu onları izledik memet abi de fotoğrafladı.





23 mayıs 2007:Kamp toplanıp eğirdire doğru yola çıkıldı.Ve aksuya varmadan grup “zindan mağarasında” bir keşif gezisi yaptı.





Akşam misafirimiz yunusu da antalyaya yolcu ettikten sonra 21:30 da istanbula doğru yola koyulduk.
24 mayıs 2007 Perşembe günü sabah istanbula ulaştık.
Rapor:Hüseyin Polat





16-20 ŞUBAT ULUDAĞ




KIŞ TEMEL KAMP EĞİTİMİ
KASK-KAZMA-KRAMPON (3K) VE KARMAĞARASI EĞİTİMİ
FAALİYETİ





FAALİYET ADI: ULUDAĞ KIŞ TEMEL EĞİTİM KAMPI

FAALİYET AMACI: EĞİTİM FAALİYET

FAALİYET TARİHİ: 13-18 ŞUBAT 2007

İZLENEN ROTA: ULUDAĞ OTELLER BÖLGESİNDEN WOLFRAM MADENİ KAMP ALANI

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: MURAT SEVİNDİK

HAVA DURUMU: AÇIK VE GÜNEŞLİ

FAALİYETE KATILANLAR:

Murat sevindik
Özcan şahin
Hüseyin Polat
Tuğçe akyüz
Hasan arman
Yunus gören
Asım çeker
Erdem aktop
Aykut erol
Hakan bahçeci
Burcu demiray
Banu demiray
Zeynep Özdemir


DETAYLAR:

Ocak ayında yapılan kış eğitim faaliyetine yeni üye katılımının çok düşük olması sebebiyle ve diğer üyelerinde kış kampı eğitiminin eksik kalmaması için Uludağ eğitim faaliyetinin yapılması düşünülmüş ve 13 kişilik idosk ekip 16 şubat Cuma günü bursaya gece otobüsüyle hareket etmiştir.

Ekip Bursada kahvaltı vs. son hazırlıklar yaptıktan sonra Uludağ dolmuşlarıyla oteller bölgesine hareket etti.
Uludağ oteller bölgesinden eski wolfram maden alanına grubun bir kısmı yürüyerek bir kısmıda teleferikle çıktı. Uludağda karşılaştığımız bir sürpriz ise bu bölgeye teleferik hattının çekilmiş olmasıydı


Normal eğitim faaliyetimiz kar duvarı yapımı 3k,kar mağarası vs. eğitimleri sürerken uldağda bu mevsimde alışık olmadığımız görüntüler vardı. Hava hep açıktı ve yağışsızdı. Bunun sebebini küresel ısınmaya bağlıyoruz.
Kamp günleri boyunca hemen yakınımızdaki teleferikle kayak için gelen kayakçılarında ilgi odağı olmuştuk. Çadırlarımız ve yaptığımız işler dolayısıyla pek sempatik bulmuş olmalıydılar.Bölgede kar beklenenden azdı ama eğitimlerin yapacak kadarda karı bulabildik rüzgar biriktirmişti bizim için.

Faaliyet esnasında bazı yeni üyelerin yiyecekleri ikinci gün tükemiş ve zor durumda kalmışlardı. Bunların ekisiğini bir nebze olsun ordan ayrılın ege üniversiteli arkadaşların bıraktıklarıyla gidermeye çalıştık. Bu da onlar için önemli bir deneyim olmuştu yiyecek konusunda.


İkinci gün kar mağarasını tamamlayan ekip artk onun içinde konaklayabilir ve topluca oturabilirdi. İyi bir çalışma ve orada 3 metreye yakın sert karında bulunmasından dolayı iyi bir şey çıktı ortaya. Ama tavanı bazen sorun çıkarıyordu. Aslında yaptığımız şey iglo ve kar mağarası karışımı bir şeydi.


Uludağ küçük zirve tırmanışını Özcan ve ben son gün kapı rotasından yaptık.Geri kalan ekip dönüş hazırlıkları içersindeydi.Son hazırlıklar yapılıp 19 şubat günü ekip istanbula döndü.

Rapor: Hüseyin Polat


1-8 OCAK 2007 ALADAĞLAR







1-8 OCAK 2007
ALADAĞLAR DEMİRKAZIK ZİRVE
VE KUZEYBATI ROTASI TEKNİK TIRMANIŞI






FAALİYET ADI: Aladağlar Demirkazık zirve ve kuzeybatı rotası teknik tırmanışı ve eğitim faaliyeti

FAALİYET TARİHİ:1-8 ocak 2007

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU:Murat Sevindik

İZLENEN ROTA:Demirkazık köyü,arpalık yaylası ve cimbar vadisinden mevsimlik göl kamp alanı.
HAVA DURUMU: Oldukça soğuk, şiddetli rüzgar ve baraberinde yağışsız tipi

FAALİYETE KATILANLAR:
Murat sevindik
Orkun Uzel
Alaattin Doğdu
Özcan Şahin
Memet güngör
Engin İpci
Akif Öztürk
Bener Kırkkavaklı
Onur Dumlupınar
Hüseyin Polat
Ozan Abat
Jale Sepet
Dilara Anıl Özgen
Merve Akkaya
Işıl Yener
Anıl Boysal
Özgür Bağdatlıoğlu
Nil Özakın
Gökhan
Elif Aytekin
Nurcan Tarhan
Demir Dölarslan
Ferhat Bağcı
Kamber Demir
Fatih Er
Ahu Toksöz
Ömer Tekin(misafir)
Derya Tan



DETAYLAR:

29 kişilik katılımın sağlandığı aladağlar faaliyeti başta yeni üyeler için eğitim ağırlıklı faaliyet olarak düşünülmüş ve yeni üyelerin az katılım sağlamasından dolayı eskilerin gelişim faaliyeti olmuştur.
İstanbul otogarından 1 ocakta yola çıkan ekipte 29 kişilik idosk kadrosuyla beraber mimar Sinan üniversitesi dağcılık kulübünden 7 kişi ve Marmara üniversitesinden de 5 kişinin katılımıyla yola çıkıldı. Yolculuk esnasında Aladağlarda yaşanan kaza haberi alındı.1 ocak günü sabah saatlerinde Demirkazık kuzeybatı sırtında ORDOS’lu Seza Burkan Yüksel, Utku kocabıyık ve Hüseyin Kapukaya rotada düşmüşler ve mahsur kalmışlardı .Grubumuzdan da yardım desteği istenmiş ve o gece yardım ekibi oluşturulup plan yapıldı.
2 ocak 2007 :
Demirkazık dağ evine varan ekiple jandarma komutanlığı arasında üzücü olaylalar yaşanmış ama grup yine de arpalık mevkiinden yola çıkmıştı.
Traktorun azizligi ve arpalika cikan parkurun fazla zaman kaybettirmesi ile ancak ogle satlerinde arpalikta olabildik, gun boyu yuruyup havaninda kararmasi ve ekiplerin mesafe araliklarinin farkli olmasi bircogumuzun agir cantalari, yorgunluk, soguk, derken kumeler halinda kamplarimizi vadi icinde kurmak zorunda kaldık. Bu zorlu deneyimden herkes payını çıkarmış ve eksiklerini görmüştü.



3 Ocak 2007:
Cimbar vadisinde kümeler halinde kamp kuran ekip sabah saatlerinde mevsimlik göl kamp alanına toplu halde kampını kurdu.Bu günün öglen saatlerinde başlayan rüzgar ve beraberindeki tipi nedeniyle ekip günün tamamına yakınını kar duvarı yaparak geçirdi.Rüzgarın şiddeti ve bununla beraber havanında soğuması ekibi zor durumda bıraktı.



3 ocak 2007:
Kış dağcılığı, kazma krampon vs. konularda pratik bilgiler ve uygulamaları yenilere verildi. Geniş katılımlı eğitim ekibi gün boyunca pratik yaptı.Hava kar yağışlı ve sisliydi.Günün sonunda herhangi bir sorun yaşanmadan kamp alanına döndük.



Aynı gün bir grup eski üye küçük demirkazik,bir grupta hacattepe zirve denemesi yapmış ve bu tırmanışlar rota bilgisi eksikliği ve bazı aksaklıklar nedeniyle tamamlanamamıştı.Ancak bu tırmanışlar enerji ve zaman kaybı olarak görülmemiş aksine tecrübe kazandırdığı düşünülmüştür.

4 ocak 2007 :

Yine aynı ekip küçü demirkazıktan sonra büyük Demirkazık zirve denemesi yapmış havanın kapalı ve müsait olmamasından dolayı yarım kalmıştır.Bu esnada bazı riskler de alınmıştır ama istenmeyen sonuçlar yaşanmadan ekip geri dönmüştür.
Ekibin bir kismi faaliyetten bir gun once faliyeti sonlandirip dag evine donmuslerdir faaliyetin sonunu dag evinde gerceklestirmişlerdir. Ekip donerken cimbar kanyonundan donmus donerkende cesitli riskler alinmistir.



Durmaksızın süren tipi ve yağış bu günü ekibin geri kalanını kapta kalmaya zorlamış ve mütemadiyen yenilenmesi gereken kar duvarları enerji kaybına sebep olmuştur.
5 ocak 2007 : Süren olumsuz koşullar ve o bölgede yeni bir kazanında yaşanmış olması kuzeybatı Demirkazık rotası ekibinin planını iptal etmesine neden olmuştur.Ve buna muadilen genel katılımlı yapılacak olan ve önceden planlanan klasik rotadan Demirkazık dağı kış tırmanışıda iptal edilmiştir.
6 ocak 2007:
Murat sevindik,alaattin doğdu ve Özcan şahin dışındaki kamp ekibi istanbula dönmek üzere kamp alanından dağ evine doğru yola çıktı.Ekibi dağ evinden niğdeye götürevek olan Çamardı minibüsleri yine ekstra yolcu almış ve bu yüzden dağcılar da zor durumda kalmıştır.



7 ocak 2007 :
Kalan ekip kamp alanında dağın tadını çıkarmış ve birde Demirkazık zirve denemesi yapmıştır.
Şimdi biz gittikten sonra onlar neler yaptılar ve neler yaşadılar bunu Murat Sevindik’ten dinleyelim:
“Geride kalan bizler Alaattin, Özcan ve ben aylar öncesinden planladığımız faaliyetlerin yapılamayacağını anladığımızdan ve malum durumdan dolayı dağların tadını en iyi şekilde çıkartmaya çalıştık sizlerden sonra Büyük Demirkazık denememiz oldu kotu havada, son ip boyuna kadar sis ve tipi içinde ,ellerimizi ve burnumuzu donduraraktan külah başına kadar ilerledik, çıkılamayacağını anlamamıza rağmen ekibi biraz zorlama isteği arkadaşların yeter abi donelim sözleri ile sona erdi kendilerinin bu ısrarlı yaklaşımlarından dolayı kutluyorum havanın kararması ve tipinin dinmesi ile dağlar bize donüş yolunda inanılmaz görsel ziyafetler sundu, ben kendi adıma dağa çıkma amacımı gerçekleştirmiş oldum, acısı ile tatlısı ile faaliyet bitti ve eve salı sabahı donduk.”
8 ocak Salı günü onların da istanbula varmasıyla ekip faaliyetini tamamlamış oldu. Ama tüm dağcılık camiası ve en çok da bizim için geçerli olan bi hüzünle geri döndük.
Seza ve Utkuya Allahtan rahmet dileriz mekanları cennet olsun. Hüseyin kapukaya’yada geçmiş olsun diyoruz ve dileğimizi yineliyoruz “Dağcıların ölümünün onların mekanı olan dağlarda olmasın”
Rapor: Hüseyin Polat



11 Eylül 2007 Salı

BALLIKAYALAR EĞİTİM KAMPI




BALLIKAYALAR EĞİTİM KAMPI
ARALIK 2006




FAALİYET ADI: BALLIKAYALAR EĞİTİM KAMPI

FAALİYET AMACI: EĞİTİM FAALİYETİ

FAALİYET SORUMLUSU: ÖZCAN ŞAHİN,ALAATTİN DOĞDU
FAALİYET TARİHİ: 7 -8 ARALIK 2006


HAVA DURUMU: SERİN,AÇIK

FAALİYETE KATILANLAR:


Özcan şahin
Alaattin doğdu
Hasan arman
Hakan bahçeci
Dilara anıl özgen
Merve akaya
Erdem aktop
Aykut erol
Banu demiray
Sinem becerir
Tuğçe akyüz
Ezgi sıla Türkmen
Burcu demiray
Demir dölarslan
Asım çeker
Jale sepet
Zeynep Özdemir



DETAYLAR:

Tamamını başlangıç grubu üyelerinin oluşturduğu grup Özcan şahin ve alaattin doğdu sorumluluğunda İzmit dilovası balıklayalar milli parkına temel kampçılık eğitimi verilmek üzere götürüldü.

Burada üyeler kamp hayatını daha yakından tanıma fırsatı buldu ve kampçılıkla ilgili aldıkları bilgilerin tamamını uygulama fırsatına kavuştular

Rapor : Özcan Şahin

5 Eylül 2007 Çarşamba

18 KASIM 2006 MENEKŞE YAYLASI TREKKİNGİ


18 KASIM 2006
İZMİT YUVACIK MENEKŞE YAYLASI TREKKİNGİ

FAALİYET ADI: MENEKŞE YAYLASI GÜNÜBİRLİK TREKKİNG

FAALİYET AMACI: YENİ ÜYELERİN KAYNAŞMASI

FAALİYET TARİHİ:18 KASIM 2006 CUMARTESİ

FAALİYET SORUMLUSU: MURAT SEVİNDİK

İZLENEN ROTA:KLASİK ROTA

HAVA DURUMU: AZ BULUTLU, SERİN

FAALİYETE KATILANLAR:

Murat sevindik
Ozan abat
Özcan şahin
Hüseyin Polat
Orkun Alper kubuş
Ozan abat
Onur Dumlupınar

Ve başlangıç grubu ekibi*



DETAYLAR:

Sabah 07:00 da avcılardan yola çıkan araçla istanbulun çeşitli semtlerinden alınan idosk başlangıç grubu ekibi 2,5 saatte İzmit yuvacığa ulaştı.Yaylaya ulaşan ekip derhal yola koyuldu.

Yürüyüşün sonlandığı yerde sandviçlerimizi yedik yemek yaptık ve de güzelce dinlendik. Dönüş yolunda bir yerde yolu şaşırdığımızı sanıp ekibi ikiye böldük. Ve 2 numaralı ekip oldukça şanssızdı çok dik uçurumlardan inmek zorunda kalıp çamura bulanmıştı hepsi. Ben de maalesef 2. gruptaydım.

Kısa balık ziyafeti ve mağara gezisinin ardından istanbula doğru yola koyulduk.

Rapor:Hüseyin polat

19 MAYIS 2006-ERCİYES


19 MAYIS ATATÜRKÜ ANMA GEÇLİK VE SPOR BAYRAMI VE ATATÜRK’ÜN 125. DOĞUM GÜNÜ KUTLAMA ZİRVE TIRMANIŞI


FAALİYET ADI: ERCİYES ZİRVE TIRMANIŞI


FAALİYET AMACI: 19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI GELENEKSEL TIRMANIŞI 3K (KASK-KAZMA-KRAMPON) EĞİTİMİ


FAALİYET TARİHİ: 17-21 MAYIS 2005


FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: Yar. Doç. YILDIRIM GÜNGÖR


İZLENEN ROTA: ERCİYES, KLASİK ŞEYTAN DERESİ ROTASI.


HAVA DURUMU: AÇIK,YER YER YAĞIŞLI


FAALİYETE KATILANLAR:

Yıldırım Güngör
Murat sevindik
Memet Güngör
Alaattin doğdu
Özcan şahin
Hüseyin Polat
Erinç aktüre
Ahu toksöz
Fatih er
Orkun Alper kubuş
Deniz ileri
Onur Dumlupınar
Burak öztürk
Mehmet yasin vatansever
Daniel (misafir kayakçı)
Nurcan Tarhan
Engin ipçi


DETAYLAR:

17 MAYIS Çarşamba günü idosk ekibi İstanbul otogardan kayseriye gelmek üzere yola çıktı. Faaliyet rutin idosk faaliyeti olmasının yanı sıra Atlas derigisinde de yayınlacaktı.Orada hem eğitim yapılacak hem de atlas ekibi kendi özel progrsmını uygulayacaktı.

18 mayıs 2006 (Perşembe)
Günün sabahında kayseriye vardık ve bu yorucu yolculuğun ardından Erciyes dağı kayak merkezine doğru servisle yola çıktık. Ispartadan gelen ekiple de buluşup teleferikle kamp alanına çıktık. Bu arada gelen bulutlar bizi korkuttu dağda fazla kar bulunmamasına rağmen bir gün öncesinden kar yağışı olmuştu. Hiç vakit kaybetmeden kamp alanına ulaştık. Dağa kaymak için gelen ve zirveden de kaymayı düşünen norveçli “daniel” isimli kayakçı dostumuzda misafirimiz oldu. Dağa çıkıp ilk kaymayı da ihmal etmedi bugün.

19 mayıs 2006(Cuma):
Sabah saat 04:00’te uyandık . Bu saatte dışarısı oldukça soğuktu. Hemen sıcak bir şeyler içip kahvaltı yaptık.Ekibin tümü saat 5:00 gibi hazırdı ve yola çıkabilirdi ilk hazırlananlar önce yola koyuldu. Havada moral bozacak bir yağış veya aşırı soğukta yoktu.işler yolunda gidecek gibi görünüyordu.Ama saatler çok ilerlemeden şeytan boğazınıgeçmeliydik.

Yanına krampon almayan bazı arkadaşların mevcut risk sebebiyle tırmanmasına izin verilmeyip geri gönderildi.
Açık havada ilerleyen ekip boğazın riskli bölgesini aşarak saat 12’ye doğru küçük zirveye(3900m) ulaştı.


Erciyes büyük zirveye ekibin az bir kısmı gidebeildi. Atlas ekibinden Yıldırım Güngör,Murat Sevindik ve Alaattin Doğdu büyük zirvede çadır kurup geceyi orada geçireceklerdi.

Diğer ekip ise kamp alanına inmek üzere dağdan inmeye başladı. Konuğumuz daniel ise beklemediğimiz perfonsıyla bizi sürekli şaşırtmıştı. Zirvede sabahlayan ekiple telsizlerle sürekli iletişim halinde olduk,durumlarında kötüye giden bir şey yoktu,tam tersine o esnada ilk Türk ekibinin everestin zirvesine ulaştığı haberi hem onlara hem de bize büyük bir moral kaynağı oldu.

20 mayıs 2006 (cumartesi):

Zirveye dün gidemeyen ekip bugün erkenden yola çıkıp büyük zirveye de çıkıp indiler. Daniel ise üçüncü çıkışını gerçekleştirdi ve bu sefer kayarken farklı ve daha riskli bir rota seçti bize de kampta keyifle onu izlemek düştü. Kamp alanının yanında ki yamaçtaki karda kazma krampon eğitiminin pratiğini yaptık.

21 mayıs (pazartesi):

Faaliyeti sorunsuzca bitiren ekip sabah kampı toplayıp kayseriye ordan da istanbula gitmek üzere yola koyuldu.

Rapor: Hüseyin polat

23 NİSAN KAYNAKLAR 2006


23NİSAN
İZMİR KAYNAKLAR KAYA TIRMANIŞI ŞENLİĞİ 2006




FAALİYET ADI: İZMİR KAYNAKLAR KAYA TIRMANIŞI ŞENLİĞİ

FAALİYET TARİHİ:21-26 NİSAN 2006

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: MURAT SEVİNDİK

FAALİYETİN AMACI: TIRMANIŞ ŞENLİĞİNE KATILIM

HAVA DURUMU: Sıcak ve güneşli.


FAALİYETE KATILANLAR:

Murat sevindik
Orkun Alper kubuş
Çağdaş uzun
Deniz ileri
Erman n. Başkol
Nurcan Tarhan
Engin ipçi
Hayri saraylı
Burak öztürk
Hüseyin Polat
Begüm akalın
Ahu toksöz
Esma önder
Yazgülü yüksek
Fatih er
Aslı Şengül
Mehmet yasin vatansever
Hakkı belli
Ozan abat
Ahmet cansever
Erinç aktüre
Fadime çetin
Alaattin doğdu
Özcan şahin


DETAYLAR:

21 nisan Cuma akşamı otogarda buluşan idosk ekibi nilüfer turizm ile izmire doğru yola koyuldu.

22 nisan (Cumartesi):

Sabah saat 8:20 de izmire varan otobüsümüz ısrarımız üzerine bizi buca kaynaklar köyüne kadar bırakmayı kabul etti 1 saate köye vardık ve kam alanına doğru yürümeye başladık. Kamp alanında başka üniversitelerden gelen bir çok tırmanıcıların kurdukları çadırlar vardı.

Birkaç saat süren ve ara ara bastıran yağmur hayli şiddetliydi. Ekibin bi kısmı çadırında dinlenirken bir kısmıda hemen rotalara tırmanış yapmaya gitti.

23 nisan 2006 (Pazar):
Gün boyu bol bol tırmandık ve bu günün gecesinde dia izleyip müzikle sabah saatlaerine kadar eğlendik.


23 nisan 2006 (pazartesi):

Sabah saatlerinde aslı Şengül yönetiminde yoga yaptık. Daha sonra da hemen ilerdeki vadinin içlerine doğru trekking yaptık. Ekibimiz nasıl olduysa ikiye ayrıldı. Ben,memet yasin,Özcan ve Nurcan akan derenin kaynağına gittik. Muratla beraber olan ekip ise hayli zorlanmıştı eğlenceli bu günün akşamında iyi bir uyku uyumamız şarttı çadırda uyumadım bu gece.

24 nisan 2006 (Salı):

Ekibin büyük kısmı gün boyu tırmandı akşama güzel bir ziyafetle ödüllendirdik kendimizi.

25 nisan 2006 (Çarşamba):

Öğlen saatlerinde kamp toplanıp istanbula dönmek üzere otogara gittik.

Rapor : Hüseyin Polat

31 mart -4 nisan PELİTÖZÜ


31 MART-4 NİSAN 2006 BİLECİK

PELİTÖZÜ TIRMANIŞ FAALİYETİ

BAŞLANGIÇ GRUBU EĞİTİMİ




FAALİYET ADI: PELİTÖZÜ TEMEL KAYA TIRMANIŞI TEKNİKLERİ EĞİTİMİ FAALİYETİ

FAALİYET AMACI: EĞİTİM FAALİYETİ

FAALİYET TARİHİ: 31 MART-4 NİSAN 2006

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: MURAT SEVİNDİK

HAVA DURUMU: GÜNEŞLİ,ZAMAN ZAMAN SAĞNAK YAĞIŞLI ILIK.


FAALİYETE KATILANLAR:
· Murat sevindik
· Ahu toksöz
· Hüseyin Polat
· Özcan şahin
· Fatih er
· Begüm akalın
· Çağdaş uzun
· Orkun Alper kubuş
· Deniz ileri
· Işıl yener
· Ahmet cansever
· Ozan abat
· Erman Nejat başkol
· Aslı Şengül
· Engin ipçi
· Esma önder
· Hakkı belli
· Halit
· Misafir tırmanıcı
· Kamber
VERİLEN EĞİTİMİN KONUSU: TEMEL KAYA TIMANIŞI TEKNİKLERİ UYGULAMASI EMİYET NOKTASI OLUŞTURMA,İP İNİŞİ.




DETAYLAR:

İdosk 2005-2006 başlangıç grubu üyeleri temel tırmanış teknikleri eğitimlerini tamamlamak için ekibin bir kısmı eğitmenleriyle birlikte 31 mart Cuma gecesi haydarpaşada buluşarak saat 22:30 anadolu ekspresi Ankara seferli treni ile yola çıktı.

Tren gece 02:10 dolaylarında bileciğe vardı. Bundan yaklaşık 1 saat sonra da ekibin geri kalan kısmının gelmesiyle kadro tamamlanmış oldu. Saat 03 civarı bilecikten son ihtiyaçlarının da tamamlayan ekip ters istikametteki trenle pelitözüne doğru yol aldı.

Trenden sorunsuzca inen ekip gece 03:45 civarı kampı kurmaya başladı. İdosk ekibi ile birlikte aynı kamp yerini paylaşan Marmara üniversitesinden dağcılar da vardı.

1 Nisan 2006(cumartesi):

Yeni üyelere eğitim verilmek üzere kayada emniyet noktası oluşturma teknikleri,ip inişi,sıkıştırma aletlerinin,atc’nin sekizlinin kullanımı ve bu konudaki detaylar eğitmen murat sevindik tarafından gösterildi. Akşam kamp ateşi yakıldı.

2 nisan 2006 (Pazar):

Kaya tırmanışı için rotalara giden ekip gün boyu “top rope” ve “lider” tırmanış tekniklerini uyguladı ve diğer teknik detaysal konularda eğitim aldı.
Bu günün akşamında ekibin büyük bir kısmı istanbula geri döndü.dönüş yolculuklarını osmaneline kadar yapan ekip ordan da doğu ekspresiyle istanbula döndü.
Dönenler:Ahmet cansever,deniz ileri,misafir,aslı Şengül,Erman başkol,esma önder,ışıl yener,Halit.

3 nisan 2006(pazartesi):

Kalan ekip ise akşama kadar kaya tırmanışına devam etti. Akşama doğru bölgede kısa süreli ve şiddetli yağış görüldü. Kamp alanına yakın olan inşaat çalışmaları gelip geçen trenler kampta geceleri sık sık uykumuzun bölünmesine sebep oluyordu.
Sabaha karşı saat 03:45 te kalan ekip gelen trenle istanbula geri döndü.




Rapor: Hüseyin Polat

4 Eylül 2007 Salı

30 ARALIK 2005 -2 OCAK 2006 KARTEPE

30 ARALIK 2005 -2 OCAK 2006
KARTEPE
3K,KIŞ KAMPÇILIĞI VE NAVİGASYON
EĞİTİMİ


FAALİYET ADI: KARTEPE NAVİGASYON VE 3K EĞİTİM KIŞ KAMPI

FAALİYET AMACI: EĞİTİM FAALİYETİ

FAALİYET TARİHİ: 30 ARALIK 2005-2 OCAK 2006

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: MURAT SEVİNDİK

HAVA DURUMU: PARÇALI BULUTLU, ZAMAN ZAMAN GÜNEŞLİ, SOĞUK

FAALİYETE KATILANLAR:

Murat sevindik
Alaattin doğdu
Fatih er
Melis Özkardeş
Esma önder
Engin ipçi
Güldem küçük
Işıl yener
Erman Nejat başkol
Ozan abat
Ahmet cansever
Hüseyin sağır
Hüseyin Polat
Aslı Şengül
Ömer tekin(misafiİR)
Burak öztürk
DETAYLAR:

İDOSK 2005-2006 başlangıç grubu üyelerinin ilk kış faaliyeti olan kartepe faaliyeti 4 gün sürmüş ve faaliyet kulüp yenileri için çok verimli geçmiştir. Başlangıçta eşdeğer faaliyetin uludağa yapılması planlanmış ama burası bazı nedenlerden ötürü kartepe olarak değiştirilmiştir.15 kişilik idosk ekibi 30 aralık 2005 tarihinde haydarpaşada buluşararak Kocaeli Derbent’e gitmek üzere yola çıktı.

30 Aralık 2005:

İki saatlik tren yolculuğu sonrasında derbent’e varan ekip orda son ihtiyaçlarını
Karşıladı buradan da bir kamyon kiralanarak samanlı dağlarının uzantısı olan kartepezirvesinin bulunduğu yere doğru yola çıkıldı ve 1 saatlik yorucu kamyon yolculuğunun ardından oteller bölgesine varabildik. Buradan yine kamp alanımıza doğru yol almaya başladık ve yaklaşık 2,5 saat sonunda kamp alanına ulaştık.Hemen kamp kuruldu ve ekip dinlenmeye çekildi bu günün akşamı hava çok soğuktu ve çadırın içinde bile saatim (-) li değerler gösteriyordu.Gecenin ilerleyen saatlerinde bulutların gelip yağmurun yağmasıyla hava oldukça ısındı.

31 Aralık 2005:
Bu günün sabahında hava kar yağışlıydı.öğleye doğru yağışın azalmasıyla herkes kahvaltısını yapar yapmaz dışarı çıktı ve ekip tüm gün iglo ve kar duvarı eğitimi aldı ve bunların yapımıyla uğraştı karın az olması sebebiyle kar mağarası yapılmadı. Gece yılbaşı olması dolayısıyla, ortada yapılan igloda herkes ateşbaşında gecenin tadını çıkardı.

1 ocak 2006:
Sabah saatlerinde ekipten 6 kişi (güldem küçük,engin ipçi,Hüseyin sağır, aslı Şengül,Burak öztürk ve ömer tekin) istanbula geri döndü. Geri kalan ekip ise kask,kazma ve krampon eğitimi yaptı.
Saat 13:20 de yeni üyelerden Hüseyin Polat öncülüğündeki 7 kişilk idosk ekibi(Melis,ozan abat,Ahmet cansever,Erman başkol,ışıl yener,esma önder) navigasyon ve yön becerileri test edilmek üzere faaliyet sorumlusu murat sevindik tarafından bi rota çizip yola çıkmaları istendi.Planladığım rota kamp çevresi etrafında 180 derece dönüp gidiş yönünün tersinden zirveye de uğrayıp kampa inmekti,bu rotayı 1 saat 45 dakikada tamamladık.Bu eğitimin dönüşünde yenilerden oluşan ekip ikili gruplara ayrılıp navigasyon eğitimi yaptı,karlı çalılıklı bölgelerde yapılan eğitim hayli zorladı.
2 0cak 2006
Tulum eğitimini başarıyla geçen idosk ekibi güzel bir kahvaltının ardından kampı topladı ve kar duvarlarını zevkle yıktı.Ekip kampı toplayıp yola çıktı ve oteller bölgesinden sonra otostopla tüm grup 2 ocak pazartesi akşamı istanbula vardı.

Rapor: Hüseyin POLAT

22 Ağustos 2007 Çarşamba

21 EYLÜL – 26 EYLÜL 2003 -ALADAĞLAR


21 EYLÜL – 26 EYLÜL 2003

ALADAĞLAR
DEMİRKAZIK DAĞI (3756 m) ZİRVE TIRMANIŞI, ÇAĞALIN BAŞI ZİRVE DENEMESİ, YILDIZ BAŞI ZİRVE TIRMANIŞI, ALTIPARMAK KUZEY YÜZÜ DUVAR TIRMANIŞ DENEMESİ FAALİYETLERİ



FAALİYET ADI: ALADAĞLAR, DEMİRKAZIK DAĞI (3756 m) ZİRVE TIRMANIŞI, ÇAĞALIN BAŞI ZİRVE DENEMESİ, YILDIZ BAŞI ZİRVE TIRMANIŞI, ALTIPARMAK KUZEY YÜZÜ DUVAR TIRMANIŞ DENEMESİ FAALİYETLERİ

FAALİYET AMACI: İLERİ DÜZEY ÜYE TIRMANIŞI

FAALİYET TARİHİ:21 -26 Eylül 2003

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU:Akif Öztürk, Murat Sevindik

İZLENEN ROTA:Demirkazık klasik rota, Çağalınbaşı, Yıldızbaşı için Çağalın Geçidi üzerinden klasik rota, Altıparmak kuzey yüzü duvarı..

HAVA DURUMU: Oldukça sıcak ve güneşli.

FAALİYETE KATILANLAR:
Akif Öztürk
Murat Sevindik
Merve Arıcıbaşı
Yasemin Hasanbaş
Müge Kayrak
Ahmet Emre Kızılarslan

VERİLEN EĞİTİMİN KONUSU: Kişisel faaliyet yeteneğini geliştirmek.

DETAYLAR:
21 Eylül Pazar akşamıesenlerden Niğde’ye hareket ettik. Ekip, Akif, Murat, Merve,Yasemin ve Müge. Sorunsuz bir yolculuktan sonra 22 Eylül sabahı Niğde’ye vardık. Çamardı ve traktörle Arpalık yayla ve yürüyerek Teke pınarı üzerinden Demirkazık Mevsimlik Göl aşğısındaki kamp alanına ulaştık. Su kaynaklarının kurumuş olması nedeniyle içme suyu sıkıntısı yaşadık.

23 Eylül 2003: Sabah su bulmak ümidiyle Akif, Merve, Müge ve Yasemin’den oluşan ekiple Demirkazık zirve tırmanış denemesi yapmak üzere saat 07:30 da yola çıktık. Geçitteki karlardan eriyen sulardan içme suyumuzu temin etme planımız buz tutmuş karları görünce sona erdi. Tamam su bulunabilirdi ama ancak dönüşte.. şişelerimize doldurduğumuz kar sularını koynumuzda eritip içme suyu elde etmeyi planlayarak geçiti aştık ve dinlenmeye koyulduk. Yanımızda sadece bir tane saatin olması ve şansımıza kamptan geçide kadar 3 saat 17 dakika ileri gitmesi nedeniyle bir anda afalladık ve vakti bir hayli hor kullandığımızı düşünerek sırt rotasından oldukça hızlı gitmeyi planladık ve Merve hariç yola devam ettik. Saat 15:00 dolaylarındaydı ve yeryer ip açmak zorunluluğu vaktin yetmeyeceği sonucunu doğuruyordu. Hızlı tempomuza ayak uyduramayınca Müge de sırtın başından geri dönme kararı aldı. Geriye Yasemin ve ben kalınca ipe sadece dönüşte gerek duyarak 1 saatlik bir sürede zirveye tırmanmayı başardık ve tepemizdeki güneşe bakmadan saatin hayli geç olduğunu düşünerek hızla aşağı inip yoldakileri de alarak saat 14:00 dolaylarında kampa saatin 18:00 olduğunu sanarak vardık. Kısa bir konuşmadan ve neden geç kaldığımızı anlamaya çalıştıktan sonra sorunun saatten kaynaklandığını ve yoktan bir sebepten ötürü zirveyi iki kişi eksik yaptığımızı anlayınca tam anlamıyla yıkıldık ve vakit bulabilirsek tekrar denemeye bu defa tam ekip yapmaya karar verdik.




24 Eylül 2003: Ben ve Murat Altıparmak kuzey duvar tırmanış denemesi yaparken Yasemin, Müge ve Merve de Çağalınbaşı zirve tırmanış denemesi yapmak üzere sabah erken saatte yola çıkıp Dipsiz Gölden sonra ayrıldık. Murat’la ben duvarın 3. ip boyundan tüm denemelere rağmen geçemediğimiz bir kilit, soguk hava ve Murat’ın rahatsızlığından dolayı dönme kararı aldık ve aşağıya göle inip telsiz ve dürbünle Çağalın sırtını yeni aşmış olan diğer ekiple bağlantıya geçtik. Daha rotanın başında olmalarından ötürü ve tempolarının yeterince hızlı olmaması sebebiyle hep beraber geri dönülmesine karar verdik ve Çağalın geçitinden Yıldızbaşı zirvesi oldukça kolay olduğu için grubu oraya yönlendirdik. Merve fiziksel performansından memnun olmadığı için dönmeye, Müge ve Yasemin ise tırmanmaya karar verdiler ve kısa bir süre sonra zirveye ulaşıp inişe geçtiler.
Hep beraber kampa döndüğümüzde Ahmet Emre süpriziyle karşılaştık. Belki gelebilirim demiş ve işte gelmişti. Mayosuyla güneşlenirken bulduk kendisini.

25 Eylül 2003: Hastalığı devam eden Murat hariç, yeni gelen A.Emre, Müge, Yasemin, Merve ve ben sabah 7:00’da bu defa sağlam bir saatle ve büyük bir aksilik olmazsa kesinlikle tam ekip zirveyi yapmak üzere Demirkazık dağına birkez daha hareket ettik. Tırmanışın bundan sonraki kısmını Yasemin Hasanbaş’ın kaleminden aktarıyorum.
“Bu defa çarşak parkuru yerine çarşağın geçide doğru çıkarken sağındaki kayalardan tırmanmayı trercih ettik.bu sayede çarşakla uğraşmadan, boğazdan geçmeyerek, yaklaşık yarım saat kazanarak 10:30’da geçide tırmanmış olduk. Burada bizi oldukça güzel bir manzara karşıladı. Sağ tarafımızda tüm haşmetiyle Demirkazık yükseliyor, aşağıda Narpuz vadisi tüm güzelliğiyle yanımıza kadar uzanıyordu. Gökyüzü grili beyazlı bulutlarla sarılmış, güneş bir ısıtıp bir kayboluyordu. Bu manzarayı arkamızda bırakarak yüzümüzü Demirkazık’ın gri kayalarına çevirdik. 11:00 gibi yola devam ettik.bu defa zamanımız her anlamda bol olduğundan ve ekibimiz iki gün önceye oranla daha kalabalık olduğundançıkışta Akif ve ben önden çıkarak altı defa ip açtık. Demirkazık’ın klasik doğu srtı rotasını takip ederek saat3,5 saat sonra saat 14:30’da zirveye vardık. Yaklaşık bir saatlik zirve keyif molasından ve defteri karaladıktan sonra 15:320 da inişe geçtik. Yine ip açarak külahı indik ve geçitten aşağıya inip saat 19:00 sıralarında kampa ulaştık. Su almaya vakit bulamadığımız için ertesi sabah Akif ile Emre’ye kahve için yalvarmayı göze alarak tüm suyumuzu tüketip uyuduk.”

26 Eylül 2003: 9:30 da kampı toplayıp Teke Pınarında kahvaltı yapmak üzere dönüş yoluna başladık. Günlerdir susuzluktan kırılmak üzere olan ekip Teke pınarının serin sularıyla adeta yeniden canlandı ve kahvaltıdan sonra saat 12:30’da yola devam ederek geliş rotamızın aksine Cimbar Vadisinden inerek Demirkazık Dağevine vardık. Buradan asfalt yola çıkmak üzere Murat’ın tavsiye ettiği kestirme(!) yolda bir saatten fazla zaman kaybedip yolda saatlerce sürecek olan dolmuş bekleme eziyetiyle karşı karşıya kaldık. Saat 18:00 de tüm zorluklar bitmiş ve biz bir yolunu bulup Niğde’ye ulaşmıştık. Ancak İstanbul’a dönmeye niyetimiz yoktu. Niğde’den Nevşehir’e oradan da Avanos’ a geçip ertesi birkaç gün boyunca Kapadokya’yı gezmeye karar verdik. Ancak bizi dağda bulmadığına şükrettiğimiz bela Avanosta buldu ve daha ilk gece Merve’nin apandisiti patladı ve bu turistik gezi planı daha başlamadan yattı ancak biz arkadaşımızın durumu için üzgün ama üç günde üç zirve tırmanışı, bir zirve denemesi, bir de duvar tırmanış denemesi yapabilmiş olmaktan ötürü oldukça mutluyduk.


Rapor: Akif ÖZTÜRK

30 AĞUSTOS 2003-AĞRI DAĞI


AĞRI DAĞI
(5137 M)
ZAFER BAYRAMI ZİRVE TIRMANIŞ FAALİYETİ
VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİYLE ORTAK TIRMANIŞ


FAALİYET ADI: AĞRI DAĞI (5137 M) ZAFER BAYRAMI ZİRVE TIRMANIŞ FAALİYETİ

FAALİYET AMACI: ZAFER BAYRAMI ZİRVE TIRMANIŞI

FAALİYET SORUMLUSU: YILDIRIM GÜNGÖR

FAALİYET TARİHİ: 26 AĞUSTOS – 1 EYLÜL 2004

İZLENEN ROTA: DOĞUBEYAZIT’TAN ELİ KÖYÜ ÜZERİNDENDEN KLASİK ROTA

HAVA DURUMU: AÇIK VE GÜNEŞLİ


FAALİYETE KATILANLAR:

1. Yıldırım GÜNGÖR
2. Murat SEVİNDİK
3. Murat OKUR
4. Muharrem Alper ŞENGÜL
5. Mert ULUÇ
6. Ercan ARICAN
7. Akif ÖZTÜRK
8. Mustafa FETTAN
9. Müge KAYRAK
10. Mustafa BÜYÜKKAYA
11. Elif AYTEKİN


DETAYLAR:


26 AĞUSTOS 2003: İstanbuldan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine doğru hareket edildi. Faaliyet İstanbul Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ortak faaliyetiydi.

27 AĞUSTOS 2003: Yirmi beş saati aşkın bir yolculuktan sonra akşam saatlerinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi kampusuna varıldı ve Kulübümüzün eski üyesi Alper ŞENGÜL’ ün misafirliğinde üniversite kampusunda bulunan spor salonunda toplu halde kamp atıldı. Ertesi gün Van’lı üniversite öğrencilerinin de iştirakiyle toplu halde tırmanış için Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesine hareket edilmesi kararlaştırıldı.

28 AĞUSTOS 2003: Sabah saatlerinde kampus içinde yatığımız kahvaltının ardından Yüzüncü Yıl Üniversitesine ait bir araçla Doğubeyazıt’a doğru hareket ettik. Öğlen saatlerinde Doğubeyazıt’a varıp, buradan da kiraladığımız bir kamyon vasıtasıyla Eli Köyüne doğru hareket ettik. Eli köyüne varmadan önce son yerleşme olan Jandarma Karakolundaki izin kontrolünden sonra grupta bulunan ancak daha önce Ağrı Valiliğine gönderilen dilekçede adı bulunmayan ben ve Yüzüncü Yıl Üniversitesinden iki arkadaş geri dönmek durumunda kaldık. Kamyonla birlikte arkadaşlarımızı bırakmak üzere Dağın Yamacında bulunan Eli Köyüne kadar gidip, yine kamyonla jandarma kontrolünden sonra Doğubeyazıt’a döndüm. Grup ise Eli Köyünden yürüyüşle 3200 metre kampına doğru hareket etti.
Akşam saatlerinde 3200 kampına varıldı ve aklimatize olunması için bir gecelik kamp kuruldu.




29 AĞUSTOS 2003: Sabah kamp toplanarak 4200 metre kamp alanına yine aklimatize olunması için bir gecelik kamp kurmak üzere taşındı.

30 AĞUSTOS 2003: Hava durumunun elverişli olması sayesinde 30 Ağustos Zafer Bayramı zirve denemesi için uygun bir ortam mevcuttu. Sabah tüm ekip kamptan ayrılarak zirveye tırmanış gerçekleştirildi. 4200 kampında gecelemek üzere dönüldü.

31 AĞUSTOS 2003: 4200 kampı toplanarak Eli köyüne dönüldü ve yine kamyonla Doğubeyazıt’a varıldı. İstanbula giden otobüslerin erken hareket etmesi nedeniyle bir sonraki gün dönülmesi kararlaştırıldı. Ekibin bazı üyeleri Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden arkadaşlarla Süphan Dağı faaliyeti yapmak üzere Van’a geçerken geriye kalanlar İsak Paşa Sarayı’na yapılan gezinin ardından geceyi geçirmek üzere İsfahan Otele döndüler.

1 AĞUSTOS 2003: Doğubeyazıt’tan hareket edilerek yine 25 saati bulan bir yolculukla İstanbul’a varıldı.



Rapor: Akif ÖZTÜRK
Murat SEVİNDİK



16 – 21 TEMMUZ 2003-ALADAĞLAR



ALADAĞLAR
PARMAKKAYA GÜNEY YÜZÜ TIRMANIŞI, KALDI DAĞI (3736 m) TIRMANIŞI



FAALİYET ADI: ALADAĞLAR, PARMAKKAYA GÜNEY YÜZÜ DUVAR TIRMANIŞI, KALDI DAĞI (3736m) ZİRVE TIRMANIŞI.

FAALİYET AMACI: Zirve tırmanışı

FAALİYET TARİHİ:16-21 Temmuz 2003

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU:Akif Öztürk, Murat Sevindik

İZLENEN ROTA:Parmakkaya klasik güney yüzü ve Kaldı klasik rotası.

HAVA DURUMU: Rüzgarlı, soğuk, kapalı, akşam saatlerinde açık.

FAALİYETE KATILANLAR:
Murat SEVİNDİK
Akif ÖZTÜRK
Özge YILMAZ
Murat OKUR
Ebru ÖZDEMİR
Bener KIRKKAVAKLI
M. Burak ŞAHİN
Elif AYTEKİN
Mehmet Yasin VATANSEVER
İ.Ozan ÇILGIN
Ş. Müge KAYRAK
Aslı ..


VERİLEN EĞİTİMİN KONUSU: Traditional (geleneksel) tırmanış teknikleri, kaya tırmanış eğitimi ve sıkıştırma aletleri kullanma eğitimi.

DETAYLAR:

16 Temmuz 03: “Sabah 06:30 da Niğde’ye varıldı ve malzeme temininden sonra 07:00’da Çamardı dolmuşuyla Çukurbağ köyüne geçildi. Traktörle Sarı Memetler Yurduna ve ormanın sonuna kadar çıkıldı. 1-1,5 saatlik yürüyüşten sonra Akşampınarı’ndaki kamp alanına ulaşıldı. “

Benim (Akif) gözümden faaliyetin devamı:
Saat 11:00 gibi kamptan aşağıya, ormana, daha önce kararlaştırdığımız gibi bizimkileri karşılamak üzere indim. Ormana vardığımda bizimkiler çoktan gelmiştiler ve bizden birinin karşılaması için çaresiz bekleyip duruyordular. Sıkıntıdan kurtulacak olmanın verdiği heyecanla hepsini tek tek kucakladım ve kampa doğru yola çıktık. Gelenler Mehmet Yasin, Bener, Burak, Murat Okur, Özge, Ebru, Elif, Aslı, Ozan ve Müge. Artık sıkılmayacaktık çünkü anlatacak o kadar çok hikayemiz vardı ki eve dönünceye kadar yeter de artardı bile.
Bizimkiler geldikten sonra yiyecek problemimiz hallolur diyorduk ancak aksi gibi ilk yemeği bizim çadırda yedik, sonuç olarak neyimiz varsa tükendi. Tüm günü yemek yiyerek ve sohbet ederek geçirdik.

17 Temmuz 03: Daha önceden planlandığı gibi Murat ile Beyazıt’tan yeni gelen Murat Okur Parmakkaya’ya ikinci çıkışı yaparken, biz sabah erkenden yola çıkıp trekking vari kısa bir yürüyüşle meşhur Tranga rotasına ve rotanın hemen dibinde olduğu rivayet edilen yeşillik alana gittik. Güya kısa sürecekti ya, meğer Tranga dedikleri epey uzakta hatta başlı başına bir faaliyet olabilecek kadar zorlu bir yükseltideymiş, dolayısıyla rotaya varmamız 2-3 saat vaktimizi aldı. Yeşillik alana varıncaya kadar izlediğimiz rota zor pasajlar ve neredeyse teknik tırmanış içerdiği için ipsiz ve malzemesiz gelmekle yanlış yaptığımızı anladık. Veya kolay bir yol vardı da bizden bu yolu bilen kimse yoktu. Biz sadece duvarı karşımıza alıp yükseldik ve karşımıza çıkan her engeli bir yolunu bulup geçtik. Epeyce debelendikten sonra öğlen vakti olmasına rağmen hala güneş yüzü görmeyecek kadar kuytuda olan yeşillik alana varabildik. Tranga bu noktadan gerçekten de muhteşem gözüküyor. Büyük bir zirveymiş gibi karşımızda yükselen duvarı manzara belleyerek uzun uzadıya dinlendik. Bu arada Bener ve ben rotanın boltlarını, dolayısıyla rotanın nereden başlayıp nasıl devam ettiğini keşfedebilmek için duvarın dibine kadar sokulduk, hatta 50 metre kadar da tırmandık. Dürbünümüzün olmasına rağmen rotaya dair en ufak bir belirtiye rastlayamadık. Aksi gibi neredeyse daha önceden Murat’ın düştüğü pozisyona biz de düşüyorduk. Tırmandığımız son noktadan daha fazla ilerleyemeyeceğimizi anlayınca dönmeye karar verdik ancak dönmek ne mümkün! Bu Aladağlar bize hep böyle mi yapacak acaba? Ne zaman emniyetsiz, ipsiz bir yerlere tırmansak dönmek pek meşakatli bir iş oluyor. Yine öyle oldu ve uzun süre nereden inebileceğimizi kararlaştırdıktan sonra bazı bazı duvarı tırmalayarak da olsa aşağıya inebildik. Rota hakkında en ufak bir fikrimiz dahi oluşmadı. Sadece diyebilirim ki bu rota da en az Alman Rotası kadar haşin bir rota. Arkadaşlarımızın yanına dönüp inmeye karar verdik ve dedik ya Aladağlar’da çıkılan yerden inilmiyor. Biz de önlem olarak başka bir güzergahtan inişe geçtik ve bu batıl inancımızın boş olmadığını anladık. Daha kolay bir inişle çarşak bir parkura vardık ve sorunsuz kampa döndük.
Bu günkü asıl planımız Tranga gezisinden, öğlen vakti dönüp akşama kadar da kaya çalışmak ve eğitim yapmaktı. Ancak döndüğümüzde hem geç, hem yorgun hem de açtık. Bu arada Murat ikilisi de öğlen olmadan döneceklerdi ancak onlar da hesaplarını değiştirmek zorunda kalmışlar zira kamptan çıkıp da Parmakkaya’nın dibine geldiklerinde yanlarında tırmanma iplerinin olmadığını fark etmişler ve kamp-Parmakkaya arasındaki bir saatlik yolu tekrar yürümüşler. Hem gecikmiş hem de yorulmuşlar.
Neredeyse akşam saatlerinde varabildik kampımıza. Ancak fazlasıyla yorgun ve acıkmıştık. Dolayısıyla öğlenden akşama kadar olmasını planladığımız kaya eğitimine ne vaktimiz ne de takatimiz vardı. Hava kararmadan önceki yaklaşık iki saatlik sürede elimizden geldiğince özveriyle, eğitim yaptık. Malzeme döşeyerek tırmanışın teorik dersinden sonra sırayla herkes uygulamalı olarak 5-6 metre kadar yükseldikten sonra kendini düşüyormuş gibi döşediği takozlara bıraktı. Zemine kadar düşen veya yaralanan olmadığına göre demek ki ders başarılı olmuştu.

18 Temmuz 03: İDOSK zirve ekibi, M.Yasin, Bener, Burak, Murat Okur, Özge, Ebru, Elif, Ozan, Müge, Murat Sevindik ve ben Akif 18 Temmuz’da Aladağlar Kaldı Zirvesi’ne(3736m) faaliyet yapmak üzere sabah saat 4:00’de uyandık. Hazırlıklar ve kahvaltıdan sonra 05:20 gibi yola çıktık. Gündüzleri havanın oldukça sıcak olmasına aldanarak yola soğuğa karşı tedbirsiz çıktık. Hava o kadar soğuktu ki hemen hemen hiç mola vermeden yaklaşık iki saatte Avcı Veli geçidine çıktık. Başkaları benden daha iyiydiler yada daha kalın giysiliydiler bilmiyorum ama ben neredeyse koşarak ve herkesten çok önce çıkmama rağmen hiç mi hiç ısınamadığım gibi geçide çıktığımda kısa kollu ve şortlu olduğum için neredeyse kollarım donacaktı. Neyse ki kendimi geçidin arkasına, rüzgar almayan yere ve güneşe atarak donmaktan kurtuldum.
Sırayla herkes çıktıktan sonra kısa bir süre dinlendik. Geçidin güneyine doğru aşağıda gördüğümüz yaban keçilerini de seyrettikten sonra Kaldı’ya doğru sırttan ilerlemeye koyulduk. Kaldı’nın bize, hep çok uzak olduğunun anlatılmasından mıdır bilmem herkeste bir acele etme eğilimi vardı, Özge hariç. Özge sırta çıktığında ayakta duramayacak kadar yorgundu ve neredeyse rüzgara kapılıp uçacakmış gibi yürüyordu. Zirveden telefonların çekeceği hikayesine inanıp, sırf annesini arayabilmek için zor da olsa zirveye kadar gelebildi. Ben de bir türlü ısınamadığım için dönüp kampta yatmaya o kadar hevesliydim ki biri “ben dönüyom” dese hemen yol arkadaşı olmaya hazırdım. Ancak herkes bir şekilde zirve yapmaya o kadar hevesliydi ki, herkeste bir Everest’e çıkılıyormuş havası vardı. Öyle ki, ilk molamızı bacayı çıktıktan sonra verdik.
Topsahasında keyifli bir yürüyüşten ve hemen arkasından gelen keyifli kaya tırmanışından sonra Kaldı’nın meşhur sağı-solu uçurum olduğu rivayet edilen ve geçebilmek için illa kıçların sürünmesi gerektiği anlatılan “kılçık” sırtına vardık. Ancak kılçık zamana ve eriyen karlara yenik düşüp keskinliğinden epey kaybetmişti.
İlk başlarda kemikleri donduracak şiddette ve soğukta esen rüzgar ve en az rüzgar kadar hızla hemen üzerimizden geçen bulutlar, zirvede havanın çok kötü olacağına inandırdıysa da bizi, zirveye çıktığımızda hava o kadar güzeldi ki saatlerce zirve keyfi yapmamak bizim için tam bir saçmalık olurdu. Oldukça erken çıkmıştık, hele bu yaz vaktinde dönmek için hayli zamanımız vardı ve bizim de dönmek için hiç acelemiz yoktu. Saat 11:30 gibi sonuncu olarak çıktığım zirveden, 12:50 de, söz verdiğim üzere, Özge’ye, sırttan ve bacadan emniyetli inmesi için yardım ederek en önce indim. Zira, Özge inerken yardım edeceğim taahhüdü üzerine çıkmıştı zirveye. Söz verdiğim yeri sağ salim indirdiğim Özge’yi anında satıp, Bener, Murat ve Elif’in de son anda yetişmesiyle gurupla arayı oldukça açtık. Grubun tamamının inecek kadar tecrübeye sahip olmadığı diklikteki çarşaktan inen kestirme yolu, böylece çaktırmadan kullanma fırsatını yaratmış olduk.
Bitsin artık bu eziyet dercesine o kadar hızlı indik ki çarşaktan, zor olsa dahi altı saatte çıktığımız zirveden kampa toplam iki saatte döndük. Kampa varmamızla birlikte acı ve bizim açımızdan harbiden de traji-komik olay yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Biz yokken, çobanın köpeği ilk önce bizim çadırın çöplerinden başlayarak, kampta kimin ne yiyeceği varsa, içine bozulmasın diye koyduğumuz, taşlardan yaptığımız dolaplardan çalmış. Sırayla hepsini uzak bir yere götürüp, içine koyduğumuz tulum kılıflarını da parçalayarak, konserveler hariç yemiş, silmiş, süpürmüş…Kangal sucuklar mı dersin, çikolatalar, yumurtalar mı… Tekerlek kaşar mı dersin, salamlar, sosisler mi… Köpek olacak, geriye Bener’le Burak’ın tek bir yumurtasını ve konserveleri bırakmış… Sırayla zirveden her gelen, başta inanmak istemese de sonradan işin ciddiyetini anlayınca, hayalini kurduğu, zirve yorgunluğunun ancak sıkı bir yemekle geçeceğini düşündüğü malzemelerinin artık olmadığına inanmak zorunda kaldı. Yapacak çok fazla şey kalmadığı için tek çözüm yolu olarak kalan yiyeceklerle idare edip dönüşü bir gün önceye almaya karar verdik. Her zamanki gibi muhabbetle geçen geceden sonra güne noktayı koyduk.

19 Temmuz 03: Kaldı faaliyeti, gurubu resmen kırmış geçirmiş. Sabah uyandığımızda kimsenin ayağa kalkacak hali yoktu. Kimi ayakkabılarının vurmasından muzdaripti, kimi yorgunluktan, kimi de köpek nedeniyle açlıktan. Hasılı, herkes kılını kıpırdatamayacağını belirtip, bir şeyler yapılacaksa “akşama belki..” diyordu. Toplu olarak, 14:00’de kaya eğitimini programladık. Güneşin tadını çıkarmak ve hemen yanımızda akan akşam pınarında yıkanıp temizlenmek üzere neredeyse tüm günü dinlenceye ayırdık.
Yiyeceğimizin azlığından yakınırken, iş olsun diye söylediğim “Çobanın bir koyunu hasta, isteyelim, verirse kesip yiyelim.” lafı, tam olarak böyle olmasa da “Çobandan bir koyun alalım, kesip yiyelim”’e dönüştü. Herkes ilkin bu fikre sırf muhabbet gözüyle baktıysa da Burak, oldukça ciddiydi. Bu sırada çoban, yukarıya, yanımıza halimizi sormaya gelmişti. Neredeyse bir “Başınız sağolsun, benim köpek sizin yiyecekleri talan etmiş.” havasında geçen muhabbetten sonra, Burak, çoban amcaya, şaka yollu “Karşılığında sen de bize koyun verirsin, anlaşırız.” Şeklinde bir öneride bulundu. Gülüp geçtiğimiz bu muhabbetten ve çoban amca gittikten sonra Burak, gayet ciddi olduğunu herkese teker teker aslında güzel fikir olduğunu anlatarak gösterdi. Güzel ve etkili bir lobi çalışmasından sonra herkesi, çok ucuza alacağımıza, kesmenin ve temizlemenin sorun olmayacağına, bu işi kendisinin halledeceğine, karnımızın doyup, yüzümüzün güleceğine, ateş yakmanın hiç de zor olmayacağına, bir iki saate kadar dağ başında et yiyor olacağımıza inandırdı. Herkesin tam onayını aldıktan ve paraları topladıktan sonra, Murat’ı da alarak çoban amcayla pazarlık etmeye aşağıya, koyunların yanına indi. Bir süre sonra çoban amcayla 115 milyona, orta yaşlarda bir kuzuya anlaştıklarını söyleyerek döndüler. Kesim ve temizleme işlerini çoban amca yapacakmış. İşçilik de ondan yani. Bize sadece, organize olmak kalıyordu. Birileri aşağıya ormana gidip, yerlerde gördüğümüz kesilmiş ve kuru odunları toplayıp getirirken, birkaç kişi çoban amcaya temizlikte yardıma gitti, kalanlar da taşlardan ocak kurmaya koyuldu.
Benle beraber beş kişi aşağıya ormana odun getirmeye indik. Birileri görmesin diye elimizden geldiğince gizli davranarak, neredeyse bir gün boyunca yanacak kadar odunla kampa döndük. Yolda gelirken Burak’a küfür yağdıranın sadece ben olduğumu sanıyordum, meğer odun getirmeye giden herkes odunların yükünün altında ezildikçe basıyormuş küfürleri Burak’a ve muhteşem fikrine… Neyse, kampa döndüğümüzde herkes hummalı bir çalışmaya girişmişti. Kimileri eti yıkarken, kimileri sakatatları temizliyor, kimi eti üzerinde çevireceğimiz sistemi kuruyordu. Yolda, gıyabında sövdüğümüz Burak’ı bi de karşımıza alıp kalayladıktan sonra, oduncu ekibi olarak biz yatıp dinlenirken diğerleri hızlı bir çalışmayla her şeyi pişmeye hazır hale getirdi. Hayvanın gövdesi ateşte çevrilmek suretiyle, budu ızgarada, sakatatlar, ciğer vs. de çoban amcadan alınan tencerenin içinde pişirilecekti. Yakılan kocaman ateşin kenarında, yattığımız yerden, açlıktan ölmeden, bir an önce etlerin pişmesini beklemeye başladık.
Ancak akşam saatlerinde piştiği söylenip önümüze konan kuzudan tadabildik. Gerçi sakatat severler çok daha önceden yemeye başlamıştılar. Her ne kadar Murat’a ve diğer aşçı ekibine etlerin pişmediğini anlatmaya çalıştıysak da her defasında önümüze pişti diye konan etleri iğrenerek yemek zorunda kaldık. Neymiş efendim, kuzu eti çok pişince sertleşir, hiçbir olayı kalmazmış. Kuzu eti az pişmiş ve yumuşak yenirmiş.
Diğerlerini bilmiyorum ama ben ve benim gibi etlerin pişmediğine inananlar olarak biz, bu kuzu ziyafetinden lezzet namına hiç keyif almadan sadece karnımızı doyurabildik. Ancak, neticede dağda kuzu çevirme zevzekliğine nail olmuş olduk. Akşam Pınarı’nda, üçbin küsür metrede ateş başında, kuzu çevirmek ne kadar keyifli olabilirse, o kadar keyif aldık biz de…
Kuzuyu ancak akşam saatlerinde bitirebildik. Daha doğrusu birkaç parça but ve kaburga da sabaha kaldı. Daha yakacak çok odunumuz vardı ve biz de bu sayede ateş başında çay keyfi yapacak fırsat bulduk. Oldukça keyifli ve eğlenceli bir çay keyfi oldu. Bilhassa kendisini kampın çaycısı ilan eden Ozan’ın mandalinalı papatya çayı, bergamotlu Seylan çayı, kahvesi vs. hem ultra bir konfor hem de ekstra eğlence oldu. Gece 2’ye kadar, donmamak için birbirimize koyunlar gibi sokularak, sarmaş dolaş olarak, ateş başında, topladığımız ada çaylarını közde demleyerek muhabbet eyledik ve geceye doyamayan birkaç kişinin dışarıda uyumaya karar vermesiyle güne son noktayı koyduk.

20 Temmuz 03: Sabah kahvaltıdan sonra toparlanıp dönmeye karar verdik. Ebru’nun kahvaltıdaki muhteşem midesizliği sayesinde oldukça eğlenceli bir kahvaltı yaptık. Ben, herkesin akşamki et muhabbetinden sonra bir daha et görmek istemediğini düşüne dururken, sabah uyandığımda Ebru’yu, akşamdan kalma kocaman bir tam budu kemirirken görmek tam bir dumur olayıydı. Ne denebilir ki, dağcı dediğin zaten aşağı yukarı böyle bir mideye sahip olmalı ki aç kalmasın.
Herkesin katılımıyla yaptığımız uzun ve keyifli kahvaltıdan sonra toparlanıp, İstanbul’a, rutin hayata doğru yola çıktık…
Rapor: Akif ÖZTÜRK

30 HAZİRAN-16 TEMMUZ 2003 -ALADAĞLAR


ALADAĞLARCİMBAR VADİSİ ALMAN ROTASI, DEMİRKAZIK DAĞI DOĞU DUVARI, PARMAKKAYA GÜNEY YÜZÜ VE YILDIZBAŞI ZİRVE TIRMANIŞI



FAALİYET ADI:Aladağlar Alman Rotası, Demirkazık Dağı Doğu Duvarı Tırmanışı, Parmakkaya Güney Yüzü Tırmanışı, Yıldızbaşı Zirve Tırmanışı

FAALİYET TARİHİ:30 Haziran 2003 – 16 Temmuz 2003

FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU:Akif Öztürk, Murat Sevindik

İZLENEN ROTA:Alman rotası (Kızıl Çatlak), Demirkazık Doğu Duvarı, Parmakkaya Güney Yüzü.

HAVA DURUMU: Oldukça sıcak ve güneşli.

FAALİYETE KATILANLAR:
Akif Öztürk
Murat Sevindik
DETAYLAR:

30 Haziran 2003 – 00:30 : Avcılar’ dan hareket.
Uzun zaman öncesinden yine bir Aladağlar faaliyetinde kararlaştırdığımız faaliyetimiz ilk önceleri garip garip fikirlerden, bana hala acayip ve kimileri imkansız gelen bir takım planların toplamından oluşuyor ve yaklaşık 20 gün sürecek faaliyetimiz duvar tırmanışlarını, birkaç trans geçişleri ve bazı zirve denemelerini içeriyordu. İkimizden başkasının bu kadar zamanını bu işler için ayıramayacağından olacak, faaliyetimizin ilk 15 günlük kısmında yalnız kaldık. 15 gün boyunca iki kişi kalmanın ne denli zor iş olduğunu bilmiyor değildik ancak kulüp arkadaşlarımıza kavuşacak ve onlarla faaliyet yapacak olmanın motivasyonuyla katlanabiliriz diye düşündük. Aylar öncesinden psikolojik ve fiziksel olarak hazırlandığımız faaliyetimizin teknik hazırlıkları ne yazık ki ve her zaman olduğu gibi son günlere kaldı.
Zaten ekonomik koşulların felç ettiği faaliyet hazırlıkları, kişisel bahtsızlıklarımızın da desteğiyle tam bir imkansızlık haline bürünmüştü. Örnek vermek gerekirse; olmayacak iş ya, Türkiye’de ayağıma uyacak numarada, yüksek irtifada kullanabileceğim bir ayakkabı bulamamak nasıl olur?.. Halbuki türlü mümkünatsızlığa rağmen parasını bir şekilde biriktirmiştim. Yine asker postalına talim kaçınılmaz oldu. Bir başka örnek olarak da İstanbul’da su torbası bulamayacağımızın söylenmesi sanırım ne denli bahtsız olduğumuzun güzel bir göstergesi sayılabilir. Ayrıca, tüm ümitlerimizi bağladığımız, yol paramızı kazanabileceğimiz işin son anda iptal olması, Murat’ın terler içinde hazırladığı çantasının daha ilk metrelerde kopup dağılması, Niğde’ye otobüste yer bulamayışımız vs. bunlar hoş ve faaliyete motive edici şeyler olmasa da ve hatta son gün faaliyet hakkında konuştuğumuz herkesin kıllandıra kıllandıra kendinize dikkat edin, bir tarafınızı kırmayın, sakatlanmayın, sağlam dönün gibi gayrı teşvik edici sözleri, keza kız arkadaşımın benim hislerim yanılmaz, başınıza bir şeyler gelecek, rüyamda gördüm gibi faaliyete gideceklere son anda katiyetle söylenmeyecek sözlerine inat, moralimiz yerinde, yapacağımızdan, başaracağımızdan en ufak şüphemiz olmadan Cimbar’a doğru yola çıktık.
Faaliyetimiz çeşitli aktivitelerin kombinasyonu şeklinde olduğu ve sayıca yetersiz kaldığımız için ikiye bölünen malzemelerin kişi başına düşen ağırlığı 40 kiloya yakın bir ağırlığa tekabül ediyordu. Bu da sanırım Murat’ın çantasının daha ilk metrelerde dağılmasını ve evden otobüse yürüdüğüm 1 km’ lik mesafe sonunda bacaklarımın gövdeme birleştiği eklemlerinden çıktığını sanışımı oldukça açıklıyor. Faaliyet sonunda yapmış olmayı umduğumuz işler içinde duvar ve alpin spor rota tırmanışları, Demirkazık doğu yüzü, Parmakkaya çıkışı, bazı kuzey yüzü çıkışları ki bunlar için bazı yerlerde buzul pasajların geçişi de var, zirve tırmanışları, uzun mesafeli translar, kamp, bivaklama hatta uygun ilk fırsatta yüzmek de olunca, bu işlerden az çok anlayan herkesin tahmin edeceği gibi ortaya taşıması güç bir ağırlık çıkıyor ki bunun sebebi çadırdan mayoya, frictiondan sandalete, kazmadan krampona, tulumdan bivaka, teknik malzemelerden çift ocak, 20 günlük yakıtı ve yiyeceklere, telsiz, kask, iki ip, tencereydi tavaydı derken iki büyük ve iki de küçük çantaya ancak sığdırabildiğimiz malzemelerden kaynaklanıyordu.
Sürüncez ya, müstahak ya, Niğde’ye Ankara’dan aktarmayla ancak gidebildik. Komplesi uykuyla geçen yolculuktan sonra sabah 07:15 de Ankara’ya vardık. Muavin arkadaşların yaptıkları yorumlardan bir kez daha anladık ki çantalar harbiden ağır. Daha işin başından sakatlanmayalım diye önce ısınma hareketleri, çantayı kaldırma talimi yapıp çanta bir yerden başka yere gidecekse ancak bunlardan sonra taşıyoruz. Ankara’dan Niğde’ye, otobüsün tam ortasında oturduğumuz koltuktan arka tarafta hemen her koltuk başına bir çocuk düşmesi, ayrıca yetmezmiş gibi tam arkamızdaki çocuğun konuşamadığından dolayı ne hikmetse devamlı bağırması, saçımı, boynumu mıncıklaması doğal olarak yolculuk konforunu ve kalitesini düşürdü. Ancak ne bunlar ne de yolda tanık olduğumuz feci trafik kazası faaliyet şevkimizi azaltmadı. Zorluklara karşı gerdiğimiz göğsümüz sayesinde tek parça ve akıl sağlığımızı koruyarak saat 13:15 ‘de Niğde’ye vardık. Bu faaliyette şans yüzümüze güldüyse eğer Çamardı dolmuşunun Demirkazık Köyünden geçmesi sayılabilir. Çantaları dolmuşa yükledik ve kalan 1,5 saati son birkaç ihtiyaç temini ve giderimi için kullandık. Önce bir türlü tartamadığımız çantalarımızın ağırlığını bilebilmek için 3 milyona bir pazarcı kantarı sonra da 1 milyona, eğer kurcalamazsak bizi bir ay idare edeceğine garanti verilen bir saat aldık ve karnımızı doyurup Çamardı’ya doğru yola koyulduk. Dolmuş bizi Cimbar Vadisinin ağzında indirdiğinde önce Dağ Evinin dibine kurulmuş çadır kenti sonra da Orklar gibi kayalara tırmanan gençleri gördük ve dolmuş şoförünün “iş yapıyorlar sanki!” yorumu eşliğinde kalabalık federasyon ekibinin de Cimbar’da olduğunu anladık. Cimbar çatalındaki çadırın yakınlarına kamp atarken aşağıdan gelen iki arkadaşın sıcak karşılamasıyla komşu olduk ve Cimbar tırmanma bahçesindeki alpin spor rotalar hakkında yüzeysel bilgi edindik.
Cimbar kanyonunda Recep İnce’ye ve Hasan Hüseyin Boğaz’a rastlayışımız faaliyetimizin daha ilk gününden planlanan dışında gelişmesine vesile oldu.
Benim haberimin dahi olmadığı, Murat’ın ise Cimbar’dan her geçişinde hayranlıkla baktığı, bir gün tırmanmayı umduğu, Cimbar çatalının karşı yüzündeki çatlakların meğer tam da bize uygun olduğunu ancak Recep abiyle konuştuktan, onun yorumlarını dinledikten sonra anladık. Birkaç gün kaya çalıştıktan sonra başlamayı düşündüğümüz faaliyetimize tam bu noktada, XI + dergisindeki guide’daki ismiyle 33 numaralı, 240 metrelik Alman Rotasını çıkmaya karar vererek değişik bir yön verdik. Gerek çataldaki kampımızdan dürbün ile rotayı izleyerek gerekse rotayı daha önce denemiş, hakkında bir fikre sahip olan ve o an Cimbar’da olan Recep abiden aldığımız bilgi ve destekle tırmanışa hazırlandık.

02 Temmuz 2002: ROTA BİLGİSİ
Ömer B. TÜZEL’in Aladağlar kitabında belirtildiği kadarıyla rotayı 1988 yazında Martin BRUGER ve Martin KRAWİELİCKİ açmıştır.
Rota:Aladağlar, Cimbar Vadisi Çatalı,Alman Rotası
Çıkış Yüksekliği: 250 metre
Çıkış Süresi: 7 saat 37 dakika
İniş: Arkadan Cimbar Kanyonuna, 55 dakika
Malzemeler: Çift ip, sıkıştırma takozları(stopper, friend, vs.), 12 express, perlon bantlar, kask, karabinler, friction,
Derecesi ve Rota Bilgisi: 1. İp Boyu, 35m, IV,V- , Takoz / 2. İp Boyu, 30m, V, Takoz / 3. İp Boyu, 40m, VI, Takoz / 4.İp Boyu, 30m, VII, 3 Bolt+Takoz / 5. İp Boyu, 45m, VII+, 3 Bolt+Takoz / 6. İp Boyu, 35m, VI+, 2 Bolt+Takoz / 7. İp Boyu, 35m IV, Takoz*
İstasyonlar: 1. İstasyon büyük ağaç, 2. İstasyon Takoz, 3. İstasyon Mağara, 4. İstasyon üç sikke, 5. İstasyon Çift bolt, 6. İstasyon Tek Bolt
*Rotayla ilgili bilgiler kesin olmayıp dereceler karşılaştırmalarla yaptığımız tahminlere dayanır. Bolt sayıları kesin değildir,eksik veya fazla olabilir.
Not: Rotayla ilgi Öztürk’e ulaşan guide ve Doğan’dan bize ulaşan rota bilgisi: Rota adı: Sarı Çatlak, Rota uzunluğu: 250mt, Rota 20 boltlu1. İp Boyu 5c, 2. İp Boyu 6a+, 3. İp Boyu 6b+, 4. İp Boyu 6c, 5. İp Boyu 6b, 6. İp Boyu 6a.. Doğan Palut’un tahminine göre yaptığımız bu rotadaki ilk Türk çıkışıymış.
Yirmi gün olarak planladığımız Aladağlar faaliyetimiz, Kaldı ve Demirkazık’da çeşitli duvar ve sırt tırmanışlarının yanı sıra Yedigöller-Emli transı da dahil olmak üzere Cimbar Vadisindeki alpin spor rota tırmanışlarını ve birkaç klasik zirve denemesini içeriyordu. Faaliyete başladığımız Cimbar kanyonunda Recep İnce’ye ve Hasan Hüseyin Boğaz’a rastlayışımız faaliyetimizin daha ilk gününden planlanan dışında gelişmesine vesile oldu.
Benim haberimin dahi olmadığı, Murat’ın ise Cimbar’dan her geçişinde hayranlıkla baktığı, bir gün tırmanmayı umduğu, Cimbar çatalının karşı yüzündeki çatlakların meğer tam da bize uygun olduğunu ancak Recep abiyle konuştuktan, onun yorumlarını dinledikten sonra anladık. Birkaç gün kaya çalıştıktan sonra başlamayı düşündüğümüz faaliyetimize tam bu noktada, XI + dergisindeki guide’daki ismiyle 33 numaralı, 240 metrelik Alman Rotasını çıkmaya karar vererek değişik bir yön verdik. Gerek çataldaki kampımızdan dürbün ile rotayı izleyerek gerekse rotayı daha önce denemiş, hakkında bir fikre sahip olan ve o an Cimbar’da olan Recep abiden aldığımız bilgi ve destekle tırmanışa hazırlandık.
Kendi gözlemlerimizden başka, çatlak hakkında edinebildiğimiz kısıtlı veriler; yüksekliğinin 240 m olduğu, çok çürük bir yapısının olduğu, daha önce deneyenlerin rotayı zor olmasından değil de taş düşme riskinden ötürü tamamla(ya)madığı, kilit noktalarda birbirinden epeyce uzak aralıklarla çakılmış boltların bulunduğu, rotanın kilidinin çatlağın hemen sağındaki mağaradan sonra tırmanılan, balkona kadar olan kısım ve balkondan sonra çok az negatifleşen pasaj olduğu, kilitlerin VII-‘yi zorladığı vs. gibi pek iç açıcı ve kesin olmayan bilgilerdi.
Tırmanıştan bir gün önce, hazırlık amacıyla VII+’ya kadar birkaç rota denedik ve kendimizi henüz yormamışken rotaya girmeye karar verdik. 2 temmuz sabahı saat 9:25 gibi yanımızda getirdiğimiz tüm teknik malzemelerle, öncelikle rotanın yarısında olan mağaraya gidebilmeyi hedefleyerek tırmanışa başladık. 7 dakika kadar tırmanıp rotanın dibine vardık. Rotanın altındaki büyük ağaçla mağarayı kerteriz alarak birinci ip boyunu rahatça yükseldik ve diğerlerine nispeten daha büyük olan ağacın dibine ilk istasyonu kurduk.
Rotanın bundan sonra mağaraya kadar olan kısmında kaya yapısı o kadar çürük ki yanlışlıkla dokunulan her taş can alma pahasına kopup, ürkütücü bir vınlamayla rotanın dibinde patlıyordu. Zorluk olarak da V+’ları zorlayan 2 ip boyunu daha yükselip mağaraya vardığımızda kendimizi henüz yormamıştık. İlk hedefimize ulaşmış olmayı, vaktiyle bir kartalın yuva olarak kullandığı mağarada şatafatlı bir şekilde kutladık ve böylesine iyi dizayn edilmiş bir istasyon bulmuşken 20 dakikalık vakti dinlenerek geçirdik.
Mağaraya kadar geçtiğimiz bölümün bizi teşvik eder gibi zorlamamasından mıdır bilmem kendimizi iyi hissetmemizden mi, birbirimize “tamam mı, devam mı?” diye sormaya gerek dahi duymadan artık hat safhaya ulaşmış motivasyonumuzun bizi tetiklemesiyle yeniden yükselmeye koyulduk. Halbuki rotanın buraya kadar olan bölümü, habire kopup duran tutamaklar ve düşen taşlardan ötürü başımızın belada olduğunu hissettirmeye kafiydi ancak adrenalin yükselmişti bir kere ve heyecanın dayanılmaz çekiciliği kendimizi kapıp koyvermemize neden olmuştu. Rotanın devamı hakkında bir fikir yürütemiyorduk fakat çürük yapılı bölgeyi atlattığımızı düşünüyorduk.
Mağaradan sonraki 30m’lik bölümde Murat’ın yaptığı 2 düşüşten sonra tahmini VII’lik kilidi aşarak ip sonundaki üç sikkeli istasyona varmasıyla rotanın asıl yüzünü görmüş olduk.
Rotanın bundan sonraki bölümü görebildiğimiz kadarıyla çatlağı sağdan dik kesen balkonun ve balkondan sonra başlayan hafif negatif pasajın geçilmesini gerektiriyordu. Zorluk olarak bir önceki ip boyundan hiç de aşağı kalır yanı yoktu ancak malzeme yerleştirmek imkansız denebilecek kadar zordu. Ne yapabileceğimizi kara kara düşünürken gözümüze ilişen çatlağın sol yüzünde birbirinden epeyce uzak aralıklarla çakılmış üç bolt az da olsa rahatlamamıza yetti. Çatlağın uygunsuz yapısından ötürü oldukça yaratıcı çatlak tırmanma teknikleriyle kıçımızı, başımızı, yumruğumuzu, dirseğimizi vs. stoper vari kullanarak tırmanmaya koyulduk. Yeri geldiğinde iyice sıkılmış bir yumruk yahut çatlağın şeklini almış bir bacak bize friend, takoz hesabı yardımcı oldu. Murat’ı bilmiyorum ama bu bölüm bittiğinde laktik asitten davul gibi şişen kollarım, bu çatlağı tırmanabilecek kondisyonumun olmadığını ispatlarcasına üst üste gelen zorlu pasajlara ve Murat’ın rotayı temizlerken başımın üstünden uçurduğu taşlara tuz-biber misali katkıda bulunuyordu.
Yaklaşık 35m’lik ve tahmini VI+ zorluktaki sondan bir önceki ip boyu, daha yukarısı görünmese de biliyorduk ki son zorlu bölümdü. Rotanın başından sonuna kadar sırtımızdan ve tepemizden bizi kavuran güneş ve biten suyumuza inat devam edecek gücü bulduk. Bu ip boyu da bittiğinde tek dileğimiz gökyüzünün maviliğine doğru son ip boyunun kolay olmasıydı.
40m uzunluğundaki bu bölümün pozitif olması ve free tırmanışa elverişli olması sayesinde hızla yükseldik ve adına Arpalık Düzlüğü denen yeşillik alana saat 17:05’de çıktık. Tırmanışımızı dilimiz damağımıza yapışık vaziyette kutladık ve düşebilecek taşların riskini daha fazla almak istemediğimiz için arkadan Cimbar kanyonuna inebileceğimiz bir yol arayarak inişe geçtik. Kampa döndüğümüzde saat 18:00 olmuştu. Tırmanışı başarmanın heyecanıyla ve çiziklerle dolan kol ve bacaklarımızın sızısıyla yediğimiz yemekten sonra bira aramak için Demirkazık Köyüne doğru yola çıktık. Günün en güzel olayı, tırmanıştan bahsetmek üzere aradığım kulüp arkadaşım Ahmet Emre’nin “nerdesiniz?” sorusuna “Cimbar’dayız” demem ve Ahmet Emre’nin Cimbar ismini “Cim Bar” anlaması ve “yahu siz her gün içip içip dans mı ediyosunuz?” lafıydı..
Şimdi, rota üzerinde tek bir fotoğrafımızın olmayışına üzülmekten başka elimizden ne gelir. Oysa rota üzerindeyken aşağıda Fransız rotalarında çalışan Hüseyin abiye seslenseymişiz, meğer sesimizi duyabilecekmiş. Halbuki çadırda tripotun üzerine kurulu vaziyette fotoğraf makinesini bırakıp gitmiştik, bakarsın biri çeker diye.
Rota hakkında:
Bu rotayı tırmanmak keyifli ve boşluk hissinden ötürü yüksek dozda adrenalin içerse de çürük yapısından ötürü tehlike her an her yerde kol geziyor dolayısı ile “Pür Dikkat” kuralına uymadan kimseye tavsiye etmiyoruz.
Rotayı elimizden geldiğince temizledik.

03.07.2003:
Daha önceleri de çok uzun süreli ve çok yorucu faaliyetler yapmıştık ama böylesine yorulduğumuz vaki değildi. İkimiz de 7,5 saat duvarın üzerinde kalmaktan o kadar yorulmuştuk ki tüm gün resmen sürünerek dolaştık. Dinlenme günümüz olmasına rağmen boş duranı Allah sevmez diye Fransız rotalarından VII+ dereceli olanı tekrar deneyelim dedik ama dedim ya görülmemiş böylesi bir yorgunluk. Biraz çırpındıktan sonra vazgeçtik ve tüm günü Eskişehirli arkadaşlarla muhabbet ederek geçirdik.

04.07.2003:
Kampı toplayıp 10:30 gibi Demirkazık Mevsimlik Göl kampına doğru yola çıktık. Yükümüz hafiflesin diye her yemekte konservelere yüklenmiştik fakat çanta hafifleyeceğine toplamda 2 kilo kadar da artmıştı. 36 kilo bende 36,5 Murat’ da olmak üzere Cimbar’ dan yukarı çıkmaya başladık. Ben neyse de Murat ağırlığının yarısından fazla olan çantaya daha fazla dayanamayıp yükte ağır pahada hafif malzemelerini yarı yolda saklayıp ertesi gün almak üzere bıraktı. Aslında mantıklı bir fikir olmasına rağmen 5 saatlik yolu dönmek daha zor geldiği için ben hamallığı yeğledim. 3 saat sonra Teke Pınarına ancak varabildik. Gözenin soğuk suyu bizi resmen güneşin altında erimekten kurtardı. Yarım saat kadar dinlendikten sonra 1,5 saatlik, enerjimizin son zerrelerini de alıp götüren yürüyüşten sonra kamp yerimize vardık. Mevsimlik göl bizi yarısı buz ve kar diğer yarısı da kayayla çevrili haliyle karşıladı. Muhteşem manzara karşısında donup kaldık. Birkaç gün öncesinden yaptığımız yüzme planları, suyun sıcaklığını, daha doğrusu soğukluğunu anlayınca yattı. Çadırımızı gölün kenarına, doğu duvarının karşısına kurduk. Uzunca bir süre doğu duvarını dürbünle inceledik. Kamp yerinden bakınca duvar hakkında detaylı bir gözlem yapmanın mümkün olmayacağına karar verip ertesi gün duvarın dibine kadar gidip oradan incelemenin daha akıllıca olacağını düşündük.

05.07.2003:
Sabah 7:30 da uyandığımda Murat hala uyuyordu. Ben de Demirkazık doğu duvarının büyüsüne daha fazla dayanamayıp dibinden nasıl gözüktüğüne bakmak için 40 dakika kadar tırmandım. Büyüklüğünden midir bilmem, doğu duvarı yakından bakınca ne kitapta anlatıldığı gibi duruyor ne de aşağıdan gözüktüğü gibi… Bir an kendimi duvarın üzerinde bir yerde düşündüm de nasıl görüneceğimi hayal bile edemedim. Duvarın büyüklüğü karşısında iki insanoğlunun ne kadar zavallı, ne kadar çaresiz kalacağını tahmin etmek zor değil aslında. Ama bu o zorluğun aşılmasına engel değildi tabi ve zor ve tehlikeli olacak olsa da doğu duvarını çıkmak şüphesiz keyifli olacaktı. Uzun bir süre sağa ve sola tırmanarak Aladağlar kitabından öğrendiğimiz rotanın duvarın üstünde nerelerden geçiyor olduğunu anlamaya çalıştım. Benim aşağıdan görebildiğim kadarıyla duvarın görünen yarısı kitapta anlatıldığı gibi zor fakat keyifle tırmanılacak gibiydi. Edinebildiğim verileri aklımın bir köşesine not edip kamp alanına döndüm. Yeni bilgileri, tam karşımızdaki duvarı ve kitabı karşılaştırıp çıkacağımız rotayı kendimiz belirledik ve ertesi gün çıkmaya karar verdik.
Kahvaltıdan sonra Demirkazık’ın kuzey sırtını, kuzey duvarını ve kuzey-batı sırtını incelemek üzere küçük bir trekking yaptık. Kuzey sırtı uzun ve çok zahmetli olduğu için zaten planlarımızda yer almıyordu. Kuzey duvarı görünüş itibariyle doğu duvarından daha kolay ancak kaya yapısı çürük ve duvarda hala kar ve buzlar eriyip aşağıya akıyor, dolayısıyla da tırmanışı imkansızlaştırıyordu. Kuzey duvarını fırsat bulursak eylül ayında tırmanmak istiyoruz. Kuzey-batı sırtına gelince, aslında planımız önce kuzey-batı sırtı sonra da doğu duvarıydı ama sırtın bizi yoracağına karar verip önce doğu duvarını çıkmayı kararlaştırdık. Küçük Demirkazık’ın sırtlarından birkaç fotoğraf aldık. Ben kampa dönerken Murat yolda bıraktığı malzemeleri almak üzere Cimbar’a döndü. Akşam oluncaya kadar kamp alnında yalnız kaldım ve bu muhteşem manzaranın tam ortasında yalnız olmanın doyumsuz keyfini çıkardım.
Aşağı kampa Recep ağabeyler gelmişler, Murat kampa dönünce yanlarına gittik ve duvar hakkında bildikleri her şeyi öğrenebilmek için aklımıza takılan her şeyi sorup uzun süre birlikte dürbünle duvarı izledik. Son tüyolardan ve aldığımız destekten sonra Demirkazık çıkışı kaçınılmaz oldu.
Akşam saatlerinde kampa iki arkadaş geldi. Federasyon kampından sonra guruptan ayrılmışlar ve bir günlüğüne Mevsimlik Göl kampına kadar gelmişler. Gaziantep’ den Halil ve Mersin’ den Arzu, Federasyon eğitiminden sonra toplayabildikleri kadar malzemeyi toplayıp keyif çatmaya gelmişler. Sağolsunlar mantıdan patates haşlamasına, garnitürden patlamış mısıra, çaydan kahveye her şeyi üşenmeden pişirdiler ve bizi de davet ettiler. Yağımızla tuzumuz bitmişti lojistik destek oldular, muhabbetimiz bitmişti muhabbet oldular, hasılı ilaç gibi geldiler. Ayaklarına sağlık.


06.07.2003:
Doğu duvarı tırmanışı, Murat kendini kötü hissettiği için yattı. Çadırın Murat’a taraf dış tentesi açık kaldığı için sabaha kadar donmuş. Ben kahvaltımı yaptım ve Murat’a son kez nasıl olduğunu sordum, “olmaz” kesin yanıtını aldıktan sonra 2 saat kadar uğraşıp taşlardan muhteşem bir dolap yaptım. Murat’ın uyanmasıyla ikinci kez kahvaltı yaptık ve Arzu ile Halil’i uğurladıktan sonra saat 10:00 gibi trekking yapmak üzere yola çıktık. Demirkazık kampından sonra Yedigöller’ e yapmayı düşündüğümüz transın rotasının geçtiği Çağalın Geçidinin ağır çantalarımızla geçilebilir olup olmadığına bakmak üzere önce Dipsiz Göle sonra da Çağalın Geçidine tırmandık. Yolun neredeyse tamamının çok dik ve çarşaklı olmasından ötürü Çağalın geçidinden geçilemeyeceğine karar verdik. Dolayısıyla Yedigöller transı da yatmış oldu. Çağalın geçidine kadar çıkmışken boş dönmeyelim diye Yıldız Başı zirvesine çıkmaya karar verdik. Ayaklarımızı yerden kesen rüzgara rağmen zirveye 12:40 gibi çıkmayı başardık. Zirve defterini karaladıktan sonra Demirkazık’ın fotoğraflarını çekip süratli ve heyecanlı çarşak inişi yaptık ve 14:00 gibi kampa dönmüş olduk. Dinlenip ertesi günkü doğu duvarı çıkışına hazır olmak istiyorduk.

07.07.2003:
Kampta bizden başka kimsenin olmayışı, hedefimizin çok zor olduğunun farkında oluşumuz, doğu duvarında meydana gelmiş ve gelebilecek kazalardan haberdar oluşumuz ve uzun süredir yalnız kalıyor olmamız kendi kendimizle bir psikolojik savaşa girmemize neden oldu. Günün büyük bölümünü duvara bakarak ve başımıza gelebilecekleri düşünerek geçirmek kaçınılmaz oluyordu. Bu nedenle tırmanış günü sabahında da psikolojik açıdan tükenmiş ve biraz da sinirlerimiz bozuk uyandık. Kahvaltıdan ve hazırlıklardan sonra saat 07:25 gibi kamptan ayrıldık.
Tüm risklere rağmen içimizdeki dağa olan sevgi ve azim, tüm olumsuz düşüncelerimizi aklımızdan silmemize ve bizi yüreklendirmeye yardımcı oldu. Saat 07:45’ de rotaya girmeye hazır, tam karşısında sabırsızlıkla bekliyorduk. Birbirimizi motive ettikten sonra tırmanışa geçtik. Daha ilk ip boyunda öyle heyecanlanmış, öylesine kaptırmıştık ki kendimizi havanın da güzel olmasıyla birlikte tırmanış tam bir eğlenceye dönüşmüş, yüzlerimiz gülmeye başlamıştı. Rotanın zorlu bölümlerinden biri henüz başlarda olan sola çapraz geçilen bölümdü. İşte tam da bu noktada yaptığımız işten zevk almaya başladık. Neden bilinmez bir süre sonra bir rehavete kapıldık. Bu gevşeklik hali rota üzerindeki bir mağaracıkta rastladığımız kurtarma operasyonu izleriyle yok oldu ve daha temkinli olmamız gerektiğini anladık. Moralimiz bir an bozuldu ancak bunların hepsini tahmin etmiştik ve kazadan da kurtarma operasyonundan da haberimiz vardı. Tırmanmaktan başka yapabilecek bir şey olmadığından biraz daha elimizi çabuk tutarak yükselmeye ve rotanın üçte birlik mesafesinde olduğunu tahmin ettiğimiz mağaraya ve en zorlu bölümü içeren kısma doğru tırmanmaya başladık.
Zaman hızla ilerliyordu ve biz bırakın mağaraya varmayı, mağaranın hemen üstünden başlayıp sağa yukarı çapraz uzanan dev çatlağı dahi göremiyorduk. Ancak neyse ki bu endişeli anlar, mağaraya çıkan ve kitapta zorluğu VI+ olarak gösterilen ip boyuna varmamızla son buldu. Bu demek oluyordu ki bu kısmı geçersek eğer, bundan sonra bizi uzun tırmanış mesafesinden başka zorlayacak şey kalmıyordu. İp boyunu iyi ayarlayamadığımız için rotanın en zor kilidinin tam ortasında, lider tırmanan arkadaşım Murat zor anlar yaşamak zorunda kaldı. İp bitmeden bir türlü kendini emniyetli bir yere atamamıştı. Geri dönüşü mümkün olmadığı için geriye yapılabilecek tek şey kalıyordu o da Murat tırmanırken ben emniyetten çıkıp ipe ek yapacaktım. Yanımızdaki 3-4 metrelik yardımcı iple yaptığım ilk ek de yeterli olmayınca ikinci kez, ama bu defa perlonla ek yapmam gerekti. Zor ve tehlikeli bir 45 dakika ardından nihayet ikimizde emniyetteydik ve kilidi aşmıştık. İran’lı dağcıların çaktığı söylenen boltlara henüz hiçbir kilitte rastlayamamıştık ve eğer bir şeyler yapmışlarsa bu ancak bazı yerlerde rastladığımız teneke sikkeler olabilirdi.

Saat 11:00 gibi vardığımız içi kar dolu mağarada geçirdiğimiz kısa bir dinlenme molasından sonra tam üstümüzde olması gereken büyük çatlağın nerede olduğunu, rotaya nereden devam etmemiz gerektiğini anlamak için bize en mantıklı gelen yerden yükselmeye koyulduk. Kısa bir süre sonra nihayet çatlağın neresinde olduğumuzu anladık ve planladığımız gibi çatlağın tam altından sağa yaklaşık iki ip boyu kadar geçiş yaptık. Buraya kadar bir düzelip bir bozulan psikolojimiz, kahkahalarla gülmemize neden olan görüntüyle karşılaşmamızla birlikte tam anlamıyla düzeldi. Kilit noktalarına bolt çaktıkları söylenen İran’ lı dağcı arkadaşlar bolt filan çakmamışlar ama herkesin yan geçmek zorunda olduğu bir noktaya yanlarında getirdikleri metal bir levhayı iki tane bolt vari sikkeyle kayaya çakmışlar. Tabelada aynen şöyle yazıyor “İslamic Republic Of İran” altında “Kermanshah” onun altında da solda “Avust” sağda “97”.. Neden bilmem çok hoşumuza gitti. Aşağısından zeminin görünebileceği kadar dik geçitten biz de geçtik ve levhayı çaktıkları sikkeleri biz de kullandık. Oradan geçen herkes gibi biz de levhaya adımızı ve tarihi kazıyıp ilerlemeye devam ettik. Sağa doğru yere paralel bir ip boyundan sonra büyük çatlakla yukarıda bir yerde birleşecek olan düşey çatlağı takip etmeye başladık. Buradan sonraki kısımda kaya yapısının çok çürük olacağını anladıktan sonra kopan taşlara daha fazla dikkat ederek bir türlü bitmeyen çatlağı hızla tırmanmaya koyulduk. Akadan gelen ben olduğum için başımın üstünden birer onar, çıkardıkları müthiş vınlamalarıyla birlikte düşen taşlara aldırmadan devam ettim.
Tam yolun yarısına geldiğimizi düşünürken patlayan hava, durmadan esen rüzgar, bizi içinde kaybeden bulutlar tırmanışı çekilmez hale getirdi. Soğuktan üşüyen eller, habire terimizi soğutan rüzgar, hafiften çiseleyen yağmur ve yer yer rastladığımız kar kitleleri kış tırmanışı yapıyormuşuz havasına soktu bizi. Rotanın bu kısmı kolay olduğu için hızla yükseliyorduk ancak uzun süre tırmanmamıza rağmen içinde bulunduğumuz çatlak bir türlü bitmiyordu. Akşam yaklaşıyordu ve biz henüz rotanın neresinde olduğumuzu anlayamamıştık. Islanan ellerimize çarpıp duran rüzgarın hissizleştirdiği parmaklarımıza ve saatlerdir ayaklarımıza işkence uygulayan tırmanma ayakkabılarının zulmüne rağmen ilerledik. Tam da bu sırada üzerime yağmur gibi inen taşlardan yumruk büyüklüğünde bir tanesi omzuma çarpıp aşağıya gitti. Omzumu sıyırdığı için sanırım, fazla bir sorun yaratmadı. Bir süre sonra bulutların içinde kaybolduk ve telsizimizi kapatmak zorunda kaldık. Arada bir 50 metre kadar açılan arayla birlikte birbirimizden habersiz kalmamıza neden olduysa da artık zirveye yaklaşmış olduğumuzu tahmin edebiliyorduk. Soğuktan korunmak için üzerimize kalın bir şeyler giyip zorlu tırmanışa devam ettik. Murat’ın zirveyi gördüm demesiyle birlikte bir an olsun heyecanlandık Ancak buraya varmamızla birlikte zirvenin çok uzaklarda olduğunu anlamamız bir oldu. Her defasında bozulan moralimizi birbirimizi motive ederek düzelttiysek de öğlenden sonra güneş almayan doğu duvarının soğuğu ve içinde bir kaybolup bir çıktığımız bulutlar sorun yaratmaya devam ediyordu. Gitgide bizden uzaklaşıyormuş gibi görünen zirveyi artık tırmanış zorluğu olmadığı için hızla kovalıyorduk. Her zirve sandığımız noktaya varışımızla zirveye daha çok yolumuzun olduğu görmemiz, artık alt üst olan süre hesaplarını bir kenara bırakmamıza ve plan yapmadan sadece zirveye odaklanarak tırmanmamıza neden oluyordu.
Artık sonuncusu olduğuna zirve taşlarını görünce inandığımız yükseltiyi de tırmanınca tam olarak zirve olmasa da zirvenin 30-40 metre solundan Demirkazık’ın doruğuna ulaştık. İliklerimize işleyen soğuğa rağmen zirveye varmış olmayı ve birbirimizi kutlayıp bulutlardan hiçbir şey göremesek de zirvenin tadını doyasıya çıkardık. Sabah saat 07:45 de başladığımız tırmanış akşam 18:45 de bitmişti ve biz bu 11 saatlik tırmanışı arkadaşlarımızla paylaşmalıydık. Hemen telefona sarıldık ve konuştuğumuz herkese heyecanla anlattık. Son olarak konuştuğumuz danışman hocamız Yıldırım GÜNGÖR’ ün verdiği üzücü haberle sonunda tam anlamıyla düzelen moralimiz yeniden yerle bir oldu. Uğur ULUOCAK’ ı kaybetmiştik. Dönüş yolunda çok çok dikkatli olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey olmadığı için bu tırmanışı ona adadık.
Uzun süren dönüş yolculuğunda, güneydoğu sırtından kapa inen çarşak kulvarın buzla kaplı olması, o ana kadar çektiğimiz sıkıntılara ve atlattığımız tehlikelere tuz biber oldu. Ancak 21:05 de kampa varabildik. Sabahtan akşama kadar bir şeyler yememiş olmanın açlığıyla karnımızı doyurduk ve toplam 13 saat süren faaliyetin yorgunluğuyla anında uykuya daldık.

08.07.2003:
Dinlenmekten başka hiçbir şey yapacak halimiz yok. Ayaklarımızdaki ve ellerimizin parmaklarındaki yaraların iyileşmesi uzun süreceğe benzediği için tedavi edip tüm gün uyuduk ve mayolarımızı giyip güneşlendik. Yorgunluktan sonra uyumanın güzelliğini doya doya çıkarttık. Kaybettiğimiz enerjiyi alabilmek için mi bilmem vücudumuz o kadar çok yemek istiyordu ki neredeyse akşama kadar yemek vs. yedik. Yiyecekleri neredeyse tamamen tükettik, dolayısıyla bu kampta daha fazla kalmanın anlamı yok. Köye inip yiyecek bir şeyler almamız lazım.

09.07.2003:
Uymaktansa çıkıp dolaşmak yeğdir diye bir şeyler yapalım dedik. Mevsimlik Gölden Narpuz Vadisine geçilen geçidin doğuya doğru devamı olan sırta tırmanıp keşif yapmak istedik. Çok zor gözükmediği için Murat ayrı yerden, ben ayrı yerden tırmanışa geçtik. Kısa süre sonra hiç de kolay olmadığını anladık ancak zorlu kısmı geçmiştik bir kere. Sırtın üstüne kadar heyecanlı da olsa tırmandık ve sırtın devamının Koca Sarp’ a bağlanacağı tahminimizin tutmadığını anladık. Sırt birdenbire ve 100 metreden fazla bir yükseklikte dimdik bitiyor. Aşağıya iniş ancak iple mümkün olacağı için vazgeçtik ve geldiğimiz yoldan dönmeye karar verdik. Gelirken yaptığımız emniyetsiz tırmanma yanlışını tekrarlamamak için iple iniş yaptık ve kampa döndük. 2 saatlik keyifli kaya tırmanışının yanı sıra kampın çevresini de tanımış olduk.
Planlarımız tek tek iptal oluyor. Demirkazık’ a çıkış zor ve yıpratıcı olduğu için neresinden olursa olsun bir daha çıkmayı göze alamadık. Dolayısıyla kuzey-batı sırtından yapmayı düşündüğümüz ikinci çıkış da yattı.

10.07.2003:
Sabah saat 10:00 gibi toparlanıp mevsimlik göl kampından Sarı Memedler Yurdu’na gitmek üzere ayrıldık. Birkaç fotoğraftan sonra 10:45 de yola çıkıp tam 1 saat 45 dakika sonra Dağ Evine vardık ve sanırım 35 kiloluk çantalarla bu kadar kısa sürede inerek bir rekora imza attık. Dağ Evinde soğuk suyla bahçede duş aldıktan sonra yaklaşık 8 km lik Demirkazık Köyü-Martı Köyü arasını non-stop yürüdük.
Recep İNCE ağabeyin Martı Mahallesinin çıkışında yaptığı eve misafir olduk. Bahçede bir yere kamp kurup yiyecekleri aldıktan sonra Sarı Memedlere doğru yola çıkmayı planladık. Recep ağabeyin yeni yapmakta olduğu kiler inşaatında biz de elimizden geldiğince çalıştık ve akşamki ziyafete ortak olduk. Mangalda tavuk ve bira sefasının bizi ne kadar mutlu ettiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Gece Serdar ağabeye misafir olduk. O da Recep ağabey gibi köyün çıkışına ev yaptırıp artık orada yaşamak istiyor. İnşaatın bir köşesine çadırımızı kurup her zaman olduğu gibi yorgunluktan sızıp kaldık.

11.07.2003:
Erkenden uyanıp Serdar ağabeyin arabasıyla Çamardı’ ya yiyecek almaya gittik. Öğlenden sonra otostopla Cimbar’ a döndük. Murat hevesle Cimbar’ daki Le Grand Vizir rotasını denemek istiyordu. Zor ama anlatılanlara göre çok keyifliymiş. Saatlerce aradık ancak rota hakkında epeyce bilgi toplamamıza rağmen nerede olduğunu bulamadık. Başka birkaç spor rota denedikten sonra otostopla Serdar ağabeylere döndük. Tıka basa yemek yedikten ve muhabbetten sonra ertesi gün erkenden kalkıp Akşam Pınarı kampına doğru yola çıkmak üzere yattık.

12.07.2003:
Çadırın zemininin çok engebeli olmasından ötürü sabah müthiş bir sırt ağrısıyla uyandım. Domates, biber, 15 yumurta, 7 ekmek, yiyecek takviyesi derken önümüzde gitmemiz gereken 15 km lik bir yol ve sırtımızda 38 kiloya varan bir ağırlıkla kalakaldık. Tam Serdar ağabey ben sizi arabayla bırakırım demişti ki Murat köyden bir traktörle çıkageldi. Traktörün sahibi Sarı Memedlere doğru gidiyormuş, gittiği yere kadar bizi de bırakcakmış. Amca bizi 7-8 kilometre götürdükten sonra ormanın yolundan alakasız bir yerde, tarlaların ortasında bıraktı. Sonra nereden gitmemiz gerektiğini koca bir tepenin üstünü işaret ederek tarif edip işine koyuldu.
Zaten sırtımda gezinip duran bir ağrı vardı, o ağrının üstüne tuz-biber misali 38 kiloluk bir de çanta, dizlerde günlerin yorgunluğu ve cayır cayır güneş de eklenince 3 saatlik işkence gibi bir yolculuktan sonra saat 14:00 gibi Akşam Pınarı yüksek kampına vardık. Kampta biz vardığımızda 2 liseli dağcı, 4 kişilik de eski İTÜ’lü grup vardı. O kadar yorulmuş ve dehidre olmuştuk ki yemek dahi yiyemeden uyuyup dinlenmek zorunda kaldık.

13.07.2003:
Sıradaki hedefimiz 150 metrelik Parmakkaya güney yüzü çıkışı. Murat kuzey yüzüne yeni açılan boltlu rotayı denemek niyetindeydi ancak sabah gidip aramasına rağmen rotayı ve boltları göremeden dönüp geldi. Ertesi gün klasik rotadan çıkmayı planlayıp günü enerji depolayarak ve dinlenerek geçirdik.
Akşam saatlerinde İTÜ’lü arkadaşlar faaliyetlerinden döndüler. Gelir gelmez yemek için çadırlara saldırdılar ancak çadıra bırakıp gittikleri ocaklarını ve tencerelerini bulamadıklarını söyleyip bir fikrimiz var mı diye bize sormaya geldiler. Tüm günü onların çadırına 5-10 metre mesafede güneşlenerek geçirdiğimizi söyleyip bir daha aramalarını önerdik. Ama ocağın içinde bulunduğu poşetin olmadığını söyleyip acaba birisi çalmış olabilir mi diye bize sordular. Ancak o gün kampa kimse uğramamıştı. Sonra nasıl olduysa birisinin aklına kampın çevresini aramak fikri geldi ve kısa süre sonra malzemelerin içinde olduğu torbayı kampa 30 metre kadar uzaklıkta buldu. Ancak tencereler hala ortalıkta yoktu. Biraz daha aradıktan sonra onları da biraz daha uzakta poşeti parçalanmış olarak bulduk ve işin aslı ortaya çıkmış oldu. Kampın biraz aşağısındaki koyun sürüsünün köpeği çadırı yoklamış ve dış tentenin altında duran torbaları almış, işine yarayacak bir şey bulamayınca bırakıp gitmişti. Kısa sürse de biraz eğlendikten sonra çoban amcanın tabiriyle “Değenek Kaya” tırmanışı için erkenden uyuduk.

14.07.2003:
Sabah güya erken kalkacaktık ancak yine olmadı. Parmakkaya tırmanışının daha önce yaptığımız tırmanışlara nazaran daha kolay olmasından ötürü sanırım, biraz kaygısız davrandık ve saat 09:00 da ancak hazırlanıp yola çıkabildik. Hedef 150 metrelik Parmakkaya güney yüzü (klasik rota) çıkışı. Kamptan ayrıldıktan tam bir saat kadar sonra Parmakkaya’nın güney dibine varabildik. Sabah erkenden terli terli güney gölgesinin soğuğuna girdiğimizde günün ilk hatasını yaptığımızı anladık. Dondurucu geçen son hazırlık faslından sonra 10:30’ da rotaya başladık. Neden bilmem, heyecansız ve keyifsiz bir şekilde başladık tırmanışa. Daha rotanın ilk metrelerinde rastladığımız sikke çöplüğü moralimizin bozulmasına neden oldu. Rotayı nereden izlememiz gerektiğini, çok sık ve çoğu yerde gerçekten gereksiz yere çakılmış olan sikkeler zaten gösteriyordu. Keşif hissinden ve heyecanından tamamen mahrum kalarak çaresiz tırmandık. Oysa Parmakkaya her Türk dağcısı gibi kendine has karizmasıyla bizim de gönlümüzde taht kurmuştu. Ancak rastladığımız çöplük, muhteşem geçebilecek bu tırmanışın bütün heyecanını silip süpürmüştü. Rotanın sonlarına doğru geçilen balkonumsu yapısından ötürü boşluk hissi hat safhada olan bölüm haricinde, çok rahat geçen 2 saat 20 dakikalık tırmanıştan sonra Parmakkaya’nın bıçak gibi keskin sırtına ulaştık. Zirvenin ve güneşin tadını doyasıya çıkararak dinlenirken zirve defterini karalama hevesimiz yanımızda getirdiğimiz kalemin inatla yazmamasından dolayı işkenceye dönüştü. Kalem üzerinde yaptığımız küçük bir operasyondan sonra iyi kötü bir şeyler karalayabildik. 1,5 saatlik zirve keyfinden ve bir türlü çekmeyen telefonun keyifsizliğinden sonra boltlu olduğunu bildiğimiz kuzey yüzünden inmeye karar verdik. Nasıl olursa olsun kuzey yüzünün güneydeki sikke çöplüğünden daha güzel olacağı kesindi. Sırtın kuzey tarafına heyecanlı bir geçiş yaptık ve kuzey çıkışının son istasyonunu bulduk. Saat 14:10 gibi inişe geçtik. 10 metre kadar aşağıdaki ilk istasyon ve bundan 35 metre sonraki ikincisi inişin kolay olacağını gösteriyordu. Ancak sonraki bölümler işimizin hiç de kolay olmayacağını yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. Tamam Fransızların açtığı rotalarda boltlar genelde birbirinden uzak olur ama bazı yerlerde 7-8 metre açılan bolt araları inişi neredeyse imkansızlaştırıyordu. Öncü inen ben olduğum için bir yerden sonra resmen bolt avlamaya başladım. Zira boltların nerede olduğunu bilmeden rotanın, dolayısıyla da bir sonraki istasyonun nerede olduğunu bilmek imkansız. Kimi zaman görüş mesafesinde hiçbir bolt göremeyince ipe kendimi sabitleyip duvar üstünde bir sağa bir sola gitmek durumunda kaldım. Onlarca metre yükseklikte, dimdik duvarın üzerindeki çırpınışlarımız kimi zaman adrenalini, kimi zaman da heyecanı hat safhaya yükseltti. İnerken tırmanırkenden daha fazla efor sarf ettiğimizi söylersem yanlış olmaz sanırım. Kimi pasajlarda nasıl çıkıldığına aklımız şaşarak yaklaşık 3 saat sonra aşağıya inebildik. Topladığım verileri, bolt ve istasyon sayısını, tahmini istasyonlar arası mesafeyi ve yine tahmini toplam yüksekliği inerken telefonuma kaydettim. Tüm bu verilere dayanarak Parmakkaya kuzey çıkışının bize çok uzak olduğuna karar verdik. Samimiyetle söyleyebilirim ki her Türk dağcısının, spor tırmanıcısının hayallerinin güzel bir bölümünü süsleyebilecek güzellikte, kalitede ve modernlikte bir rota. Bence herkesin nihai hedeflerinden biri olabilecek, fevkalade hazırlanmış zorlu, tam 8 istasyon ve 39 ara bolttan oluşan tahmini 260 metrelik süper bir tırmanış keyfi… Tek kusuru, alışkın olmayanlar için (ki sanırım bu hemen hemen tüm Türk tırmanıcılarını kapsıyor) bolt aralarının fazla açık olması ve başından sonuna dek baş döndüren boşluk hissinin sırf bu nedenle sorun yaratması. Çıkmasak da indiğimiz bu rotadan aldığımız keyif, nihayetinde akşam 18:00 gibi kampa döndüğümüzde fotoğraf çekmeleri için tembihlediğimiz kamptaki İTÜ’lü arkadaşların tek bir kare bile çekmediklerini söylemeleriyle hezeyana dönüştü. Kaderimize razı olup enerjik bir akşam yemeğinden sonra İTÜ’lü Kübra, Emre ve Haluk’la kahve eşliğinde muhabbete koyulduk.

15.07.2003:
İTÜ’lü arkadaşların da gitmesiyle Akşam Pınarı kampında çoban amcayla ve koyunlarıyla baş başa kaldık. Artık sıkılmaktan da sıkılır olmuştuk. Gün boyu güneş öyle bir yakıp kavuruyordu ki ortalığı, değil bizim, koyunların bile kalkıp dolaşacak hali kalmıyordu.onlar da bizim gibi akşam oluncaya kadar bir gölge bulup yatıyordular. Akşam olunca da hava öyle bir soğuyordu ki çadıra girip uyumaktan başka çaremiz kalmıyordu. Arkadaşımız Bener meğer çok haklıymış, 10 günlük kamp yeter de fazla bile. Sonrasında insan gerçekten sıkılıyor. Ertesi gün kulüpten arkadaşların gelecek olmasıyla avunup vakit geçirmek için ne bulduysak değerlendirdik.
Kampa yakın boulder yapabileceğimiz büyük bir kaya keşfettim. Uyuyup güneşlenmekten farklı olarak antrenman da yapabildik neyse ki…

Rapor: Akif ÖZTÜRK