
KAÇKAR DAĞLARI EKSPEDİSYONU
KAÇKAR DAĞLARI
ZİRVE TIRMANIŞI
BULUT DAĞI ZİRVE TIRMANIŞ DENEMESİ
VEKAÇKAR TRANSI FAALİYETİ
FAALİYET ADI: KAÇKAR DAĞI TIRMANIŞI
FAALİYET AMACI: ALPİN DAĞCILIK VE KAMPÇILIK EĞİTİMİ
FAALİYET TARİHİ: 19-28 EYLÜL 2005
FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: Yıldırım GÜNGÖR
İZLENEN ROTA: DİLBERDÜZÜ-DENİZ GÖLÜ ÜZERİNDEN KAÇKAR KALASİK ROTASI
HAVA DURUMU: AÇIK, ARASIRA KAPALI VE YAĞMURLU, SON GÜNLERDE KAR YAĞIŞLI
FAALİYETE KATILANLAR:
1. Yıldırım GÜNGÖR
2. Mehmet GÜNGÖR
3. Kamber DEMİR
4. A.Emre KIZILARSLAN
5. Burak ŞAHİN
6. Engin İPÇİ
7. Nurcan TARHAN
8. Fatih ER
9. Nurhak GÜLBUDAK
10. Orkun KUBUŞ
11. Ayşegül KAYA
12. Can BAYRAKTAR
13. Burak ÖZTÜRK
14. Hayri SARAYLI
15. Onur DUMLUPINAR
16. A.Berk AKTAŞ
17. Yusuf Doğan GÜRER
18. Murat SEVİNDİK
19. Cemile HAŞİMOĞLU
20. Güldem KÜÇÜK
DETAYLAR
19 Eylül günü Saat 12:00’de Palandöken Turizm’in aracıyla Esenler otogarından yola çıktık. 24 saatLİK yolculuğun sonunda Erzincan’ın Yusufeli ilçesine ulaşabildik. Yemek ve alışveriş ihtiyaçlarımızı hallettikten sonra saat 13:00’te Yaylalar köyüne doğru yola çıktık. Kaçkar Dağları’ndaki ilk günümüzde Yaylalar köyündeki pansiyonda konakladık. 21 Eylül gününün erken saatlerinde Dilberdüzü yaylasına doğru yola çıktık. Öğle saatlerinde ulaştığımız yaylada günü dinlenerek ve çevreyi tanıyarak geçirdik.
Diğer gün 22 Eylülde 18 kişilik grubumuzla Kaçkar dağı zirvesine klasik rotasından çıkma hedefiyle başladığımız yürüyüşte 1,5-2 saat içinde Büyük Denizgölü ‘ne ulaştık. 63 m derinliğindeki gölde verdiğimiz molayla biz manzaranın keyfini çıkarırken, bir taraftan da arkadaşlarımız keyfi gölün buz gibi sularında çıkardılar. 2 saat yürüyerek vardığımız zirvede uzun bir mola verip, zirve defterine faaliyetimizle ilgili not bıraktıktan sonra tekrar iniş için yola koyulduk. Dönüşte köylülerin kullandığı başka bir yoldan Yaylalar Köylü Hazma amca rehberliğinde Murat ile muhteşem bir manzara eşliğinde klasik yolu 2 saat kadar kısaltarak indik. Gurubun geriye kalanıysa inişi klasik rotadan yaptı.
Ertesi gün gurubun büyük bir kısmı Yıldırım Hoca eşliğinde Soğanlı Dağı ve çevresine yürüyüş düzenlerken kampta kalan arkadaşlarımız şelalede duş alıp temizlenmeyi seçti. Murat, Burak ve ben ise kampın arkasındaki, günlerdir gözümüzü alamadığımız zirvenin çıkışını yaptık. Zirve sırtına kadar çok dik olan eğimi aştıktan sonra zirvedeki 10 metrelik kılçık, çürük ve ürkütücü olmasına rağmen zirveye ulaşmamıza engel olamadı.
24 Eylül günü bölgenin keşfini yapmak üzere gelen Erzincan Turizm İl Müdürüne konuyla ilgi bilgi verip tekrar Yaylalar Köyüne geri döndük. Günler sonra duş ve sıcacık demleme çay enerjimizi toplamamızı sağladı. Ertesi gün için hedefimiz Bulut Dağının zirvesini yapmak ve zirveden sonra guruptan ayrılıp (Engin, Nurcan, Murat ve benden oluşan küçük gurubumuzla) kuzeye doğru yola çıkmaktı. Sabah erken saatlerde yola çıktık ve saat 13 sularında Bulut Dağının eteklerindeki Şeytan Gölüne ulaşabildik. Fakat yağmurun yağmaya başlaması ile zirvede oluşan tehlikeden kaynaklı zirve çıkışını iptal etmek zorunda kaldık. Ve arkadaşlarımızla vedalaşıp çantalarımızı sırtlayıp yola koyulduk. Bizim yorgunluğumuzla birlikte havanında bozmasıyla Kındevul Dağının sağındaki aşıta ancak saat 18’de ulaşabildik. Aşıtı aştıktan sonra iyice bastıran sis, yağmur ve karanlık ve de bölgeyi ilk defa geçmemizden kaynaklanan tecrübesizliğimizle bizi Palakçur yaylasına ulaştıracak olan patikayı kaybettik. Ve daha fazla risk alıp ilerleyemediğimiz için inmekte olduğumuz çarşakta kamp atmak zorunda kaldık. Günün yorgunluğunu karnımızı doyurup, uyumaya çalışarak atmaya çalıştık. Suyumuz yoktu ve iki kişilik çadırda dört kişiydik. Üstelik etrafta yabani hayvanların gezindiğini biliyorduk. Batonları hemen çadırın yanında unuttuğumuzu bilmiyorduk, ta ki gece çakan şimşeklerle aklımıza gelinceye kadar. Batonları Engin’ in uzaklaştırmasıyla 1-2 saat tilki uykusu uyuyup sabah erkenden çadırımızı toplayıp Palakçur yaylasına köylülerin selamlamalarıyla indik.
Geçirdiğimiz gece hepimizi epeyce yormuş ve korkutmuştu. Yol boyunca düşlediğimiz sıcak çay ve muhlama hayal olmaktan çıkıp Sevim ve Selda ablanın el çabukluğuyla artık gözlerimizin önünde ve birkaç dakika içerisindeyse midemizdeydi. Palakçur Yaylasının sakinleri Sevim ve Selma ablalarla yaptığımız hoş sohbetten sonra tekrar yola koyulduk. Yolda karşılaştığımız kamyonetle saat 14’te Galer düzüne indik ve oradan Aşağı Kavron yaylasına geçtik. Bütün yol boyunca yediğimiz yağmurdan epeyce ıslanmıştık ve yaylaya girer girmez bir evin çardağına girip biraz olsun dinlendik. Çadır kurmak yerine geceyi bu çardakta geçirmek fikri çok güzeldi fakat bunun için önce köylüden izin almalıydık. Fakat dışarı çıktığımızda köyde yalnızca 1 evin bacasın tüttüğünü gördük. Etrafta ne bir insan ne de hayvan vardı. Bacası tüten eve gidip kendimizi tanıttık ve gece için izin aldık. Kaçkarlara artık kış gelmiş sayılıyordu, bu yüzden de yaylalar terk edilip insanlar aşağılara inmeye başlamıştı. Daha sonra Murat’la birlikte kısa bir yürüyüş yapıp Yukarı Kavron’a alışveriş yapmaya gittik. Akşam Nurcan ve Engin ‘in hazırladığı güzel yemekleri yiyip uzun uzun sohbet ettik ve güzel bir uyku uyuduk.
Sabah erken yola çıkmayı planlıyorduk fakat geç uyandığımız için geç saatte Sasmistal yaylasına doğru yola çıktık. Sasmistal yaylasına akşam saatlerinde ancak varabildik.Aşağı Kavron yaylasında birkaç hane vardı fakat Sasmistal yaylası tamamen boştu. Yiyeceğimiz iyice azalmıştı ve aldığımız ekmekler de tükenmişti. Geceyi izinsiz girdiğimiz bir evde geçirdik. İzinsiz aldığımız unla ekmek yapıp yedik ve izinsiz aldığımız çayla çay yapıp içtik ve bütün ıslak çamaşırlarımızı kuruttuk.
Sabahleyin evi terk ederken evin sahibine bıraktığımız notla kendilerini bilgilendirmek istedik ve Karadeniz insanının misafirperverliğine sığındık. Yola bugün de geç başlamıştık ve Nurcan’la ben Ayder’e gittiğimizi düşünüyorduk. Meğer biz Ayder kaplıcalarının hayallerini kurarken Murat ve Engin bizi Pokut’a doğru yürütüyormuş. Saat 13:30 da Hazindak yaylasına ulaştık. Hazindak ‘ta Samistal gibi bomboştu, ve aslında Pokut yaylasına gittiğimizi burada öğrendik. Buraya gelmek için izlediğimiz patika boyunca döşenmiş taşlar bu yolun tarihinin eskilere dayandığını gösteriyordu. Daha sonra bu yolun Osmanlı döneminde bölgede yaşayan Ermeniler tarafından ticari amaçlı kullanıldığını öğrendik. Bulut Geçiti’nden bu yana doğru ilerledikçe iklim değişikliği gittikçe kendini belli etmeye başlamıştı. Sasmistal’den Hazindak’a ilerlediğimiz patikaysa TRT belgesellerinde izlediğimiz Karadeniz’i sergilemeye başlamıştı. Yeşilin bir çok çeşidi ve sis… Hazindak’tan sonra sis ve yüksek ardıç ağaçları arasından yürüdüğümüz 3 saat sonunda Pokut yaylasına ulaştık. Pokut yaylasında yalnızca inşaatla uğraşan insanlar vardı. Pokut yaylasının diğer yaylalardan farkı burada elektrik, telefon, ulaşım gibi hizmetlerin olması. Bu da Pokut yaylasında ticarete dayalı turizmin varlığına sebep olmuş. Bu yaylada yaşayan insanların büyük çoğunluğunu gurbetçiler oluşturuyor ve hayvancılık yok denecek kadar az. Gece bizi ahşap ustası Ali ağabey ve yaşlı bir teyze misafir etti. Bu hoş sohbeti ve misafirperverliği geride bırakıp ertesi sabah Fırtına Deresine indik. Ve telefonlarımızın çekmesiyle bizi merak eden sevenlerimize Ali ağabeyin tüfek sesi arasında durumumuzla ilgili haber verdik. Fırtına deresine indiğimizde Pokut’ta tanıştığımız teyzenin oğlu ve damadıyla karşılaştık. Ve son gecemizde de onlarda misafir olup, temizlendik ve Ertesi gün Trabzon’dan İstanbul’a döndük.
FAALİYET AMACI: ALPİN DAĞCILIK VE KAMPÇILIK EĞİTİMİ
FAALİYET TARİHİ: 19-28 EYLÜL 2005
FAALİYET TEKNİK SORUMLUSU: Yıldırım GÜNGÖR
İZLENEN ROTA: DİLBERDÜZÜ-DENİZ GÖLÜ ÜZERİNDEN KAÇKAR KALASİK ROTASI
HAVA DURUMU: AÇIK, ARASIRA KAPALI VE YAĞMURLU, SON GÜNLERDE KAR YAĞIŞLI
FAALİYETE KATILANLAR:
1. Yıldırım GÜNGÖR
2. Mehmet GÜNGÖR
3. Kamber DEMİR
4. A.Emre KIZILARSLAN
5. Burak ŞAHİN
6. Engin İPÇİ
7. Nurcan TARHAN
8. Fatih ER
9. Nurhak GÜLBUDAK
10. Orkun KUBUŞ
11. Ayşegül KAYA
12. Can BAYRAKTAR
13. Burak ÖZTÜRK
14. Hayri SARAYLI
15. Onur DUMLUPINAR
16. A.Berk AKTAŞ
17. Yusuf Doğan GÜRER
18. Murat SEVİNDİK
19. Cemile HAŞİMOĞLU
20. Güldem KÜÇÜK
DETAYLAR
19 Eylül günü Saat 12:00’de Palandöken Turizm’in aracıyla Esenler otogarından yola çıktık. 24 saatLİK yolculuğun sonunda Erzincan’ın Yusufeli ilçesine ulaşabildik. Yemek ve alışveriş ihtiyaçlarımızı hallettikten sonra saat 13:00’te Yaylalar köyüne doğru yola çıktık. Kaçkar Dağları’ndaki ilk günümüzde Yaylalar köyündeki pansiyonda konakladık. 21 Eylül gününün erken saatlerinde Dilberdüzü yaylasına doğru yola çıktık. Öğle saatlerinde ulaştığımız yaylada günü dinlenerek ve çevreyi tanıyarak geçirdik.
Diğer gün 22 Eylülde 18 kişilik grubumuzla Kaçkar dağı zirvesine klasik rotasından çıkma hedefiyle başladığımız yürüyüşte 1,5-2 saat içinde Büyük Denizgölü ‘ne ulaştık. 63 m derinliğindeki gölde verdiğimiz molayla biz manzaranın keyfini çıkarırken, bir taraftan da arkadaşlarımız keyfi gölün buz gibi sularında çıkardılar. 2 saat yürüyerek vardığımız zirvede uzun bir mola verip, zirve defterine faaliyetimizle ilgili not bıraktıktan sonra tekrar iniş için yola koyulduk. Dönüşte köylülerin kullandığı başka bir yoldan Yaylalar Köylü Hazma amca rehberliğinde Murat ile muhteşem bir manzara eşliğinde klasik yolu 2 saat kadar kısaltarak indik. Gurubun geriye kalanıysa inişi klasik rotadan yaptı.
Ertesi gün gurubun büyük bir kısmı Yıldırım Hoca eşliğinde Soğanlı Dağı ve çevresine yürüyüş düzenlerken kampta kalan arkadaşlarımız şelalede duş alıp temizlenmeyi seçti. Murat, Burak ve ben ise kampın arkasındaki, günlerdir gözümüzü alamadığımız zirvenin çıkışını yaptık. Zirve sırtına kadar çok dik olan eğimi aştıktan sonra zirvedeki 10 metrelik kılçık, çürük ve ürkütücü olmasına rağmen zirveye ulaşmamıza engel olamadı.
24 Eylül günü bölgenin keşfini yapmak üzere gelen Erzincan Turizm İl Müdürüne konuyla ilgi bilgi verip tekrar Yaylalar Köyüne geri döndük. Günler sonra duş ve sıcacık demleme çay enerjimizi toplamamızı sağladı. Ertesi gün için hedefimiz Bulut Dağının zirvesini yapmak ve zirveden sonra guruptan ayrılıp (Engin, Nurcan, Murat ve benden oluşan küçük gurubumuzla) kuzeye doğru yola çıkmaktı. Sabah erken saatlerde yola çıktık ve saat 13 sularında Bulut Dağının eteklerindeki Şeytan Gölüne ulaşabildik. Fakat yağmurun yağmaya başlaması ile zirvede oluşan tehlikeden kaynaklı zirve çıkışını iptal etmek zorunda kaldık. Ve arkadaşlarımızla vedalaşıp çantalarımızı sırtlayıp yola koyulduk. Bizim yorgunluğumuzla birlikte havanında bozmasıyla Kındevul Dağının sağındaki aşıta ancak saat 18’de ulaşabildik. Aşıtı aştıktan sonra iyice bastıran sis, yağmur ve karanlık ve de bölgeyi ilk defa geçmemizden kaynaklanan tecrübesizliğimizle bizi Palakçur yaylasına ulaştıracak olan patikayı kaybettik. Ve daha fazla risk alıp ilerleyemediğimiz için inmekte olduğumuz çarşakta kamp atmak zorunda kaldık. Günün yorgunluğunu karnımızı doyurup, uyumaya çalışarak atmaya çalıştık. Suyumuz yoktu ve iki kişilik çadırda dört kişiydik. Üstelik etrafta yabani hayvanların gezindiğini biliyorduk. Batonları hemen çadırın yanında unuttuğumuzu bilmiyorduk, ta ki gece çakan şimşeklerle aklımıza gelinceye kadar. Batonları Engin’ in uzaklaştırmasıyla 1-2 saat tilki uykusu uyuyup sabah erkenden çadırımızı toplayıp Palakçur yaylasına köylülerin selamlamalarıyla indik.
Geçirdiğimiz gece hepimizi epeyce yormuş ve korkutmuştu. Yol boyunca düşlediğimiz sıcak çay ve muhlama hayal olmaktan çıkıp Sevim ve Selda ablanın el çabukluğuyla artık gözlerimizin önünde ve birkaç dakika içerisindeyse midemizdeydi. Palakçur Yaylasının sakinleri Sevim ve Selma ablalarla yaptığımız hoş sohbetten sonra tekrar yola koyulduk. Yolda karşılaştığımız kamyonetle saat 14’te Galer düzüne indik ve oradan Aşağı Kavron yaylasına geçtik. Bütün yol boyunca yediğimiz yağmurdan epeyce ıslanmıştık ve yaylaya girer girmez bir evin çardağına girip biraz olsun dinlendik. Çadır kurmak yerine geceyi bu çardakta geçirmek fikri çok güzeldi fakat bunun için önce köylüden izin almalıydık. Fakat dışarı çıktığımızda köyde yalnızca 1 evin bacasın tüttüğünü gördük. Etrafta ne bir insan ne de hayvan vardı. Bacası tüten eve gidip kendimizi tanıttık ve gece için izin aldık. Kaçkarlara artık kış gelmiş sayılıyordu, bu yüzden de yaylalar terk edilip insanlar aşağılara inmeye başlamıştı. Daha sonra Murat’la birlikte kısa bir yürüyüş yapıp Yukarı Kavron’a alışveriş yapmaya gittik. Akşam Nurcan ve Engin ‘in hazırladığı güzel yemekleri yiyip uzun uzun sohbet ettik ve güzel bir uyku uyuduk.
Sabah erken yola çıkmayı planlıyorduk fakat geç uyandığımız için geç saatte Sasmistal yaylasına doğru yola çıktık. Sasmistal yaylasına akşam saatlerinde ancak varabildik.Aşağı Kavron yaylasında birkaç hane vardı fakat Sasmistal yaylası tamamen boştu. Yiyeceğimiz iyice azalmıştı ve aldığımız ekmekler de tükenmişti. Geceyi izinsiz girdiğimiz bir evde geçirdik. İzinsiz aldığımız unla ekmek yapıp yedik ve izinsiz aldığımız çayla çay yapıp içtik ve bütün ıslak çamaşırlarımızı kuruttuk.
Sabahleyin evi terk ederken evin sahibine bıraktığımız notla kendilerini bilgilendirmek istedik ve Karadeniz insanının misafirperverliğine sığındık. Yola bugün de geç başlamıştık ve Nurcan’la ben Ayder’e gittiğimizi düşünüyorduk. Meğer biz Ayder kaplıcalarının hayallerini kurarken Murat ve Engin bizi Pokut’a doğru yürütüyormuş. Saat 13:30 da Hazindak yaylasına ulaştık. Hazindak ‘ta Samistal gibi bomboştu, ve aslında Pokut yaylasına gittiğimizi burada öğrendik. Buraya gelmek için izlediğimiz patika boyunca döşenmiş taşlar bu yolun tarihinin eskilere dayandığını gösteriyordu. Daha sonra bu yolun Osmanlı döneminde bölgede yaşayan Ermeniler tarafından ticari amaçlı kullanıldığını öğrendik. Bulut Geçiti’nden bu yana doğru ilerledikçe iklim değişikliği gittikçe kendini belli etmeye başlamıştı. Sasmistal’den Hazindak’a ilerlediğimiz patikaysa TRT belgesellerinde izlediğimiz Karadeniz’i sergilemeye başlamıştı. Yeşilin bir çok çeşidi ve sis… Hazindak’tan sonra sis ve yüksek ardıç ağaçları arasından yürüdüğümüz 3 saat sonunda Pokut yaylasına ulaştık. Pokut yaylasında yalnızca inşaatla uğraşan insanlar vardı. Pokut yaylasının diğer yaylalardan farkı burada elektrik, telefon, ulaşım gibi hizmetlerin olması. Bu da Pokut yaylasında ticarete dayalı turizmin varlığına sebep olmuş. Bu yaylada yaşayan insanların büyük çoğunluğunu gurbetçiler oluşturuyor ve hayvancılık yok denecek kadar az. Gece bizi ahşap ustası Ali ağabey ve yaşlı bir teyze misafir etti. Bu hoş sohbeti ve misafirperverliği geride bırakıp ertesi sabah Fırtına Deresine indik. Ve telefonlarımızın çekmesiyle bizi merak eden sevenlerimize Ali ağabeyin tüfek sesi arasında durumumuzla ilgili haber verdik. Fırtına deresine indiğimizde Pokut’ta tanıştığımız teyzenin oğlu ve damadıyla karşılaştık. Ve son gecemizde de onlarda misafir olup, temizlendik ve Ertesi gün Trabzon’dan İstanbul’a döndük.
Rapor: Güldem KÜÇÜK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder